24 Nisan 2015’te İstanbul’da Ermeni Soykırımı Anmasında Yaptığım Konuşma
Bugün burada insanlığın en karanlık olaylarından biri olan Ermeni Soykırımı’nın 100. yılını anmak için bulunuyoruz. Ancak bugün, aynı zamanda, dünyanın dört bir yanına dağılmış biz Ermeniler için, hayatta kalmamızı ve müthiş direncimizi de kutladığımız bir gün.
Ben bugün burada bulunmamı, büyükannemin annesinin bundan yüz yıl önce bir dağa çıkmış olmasına borçluyum. Kendisi 1915’te Akdeniz’e açılan Musa Dağı’nda, Hıdır Bey Köyü’nde yaşıyormuş. Kocası Osmanlı devleti tarafından zorla askere alınmış ve bir daha geri dönmemiş. Kısa bir süre sonra da devlet köyün boşaltılmasını buyurmuş. Hıdır Bey’in ahalisi bu emre nasıl karşılık vereceklerini kararlaştırmak için toplanmış. Bazı köylüler emre itaat ederek yola koyulmuş. Ancak bir süre sonra bunların, aralarından pek azının hayatta kalacağı bir ölüm yürüyüşüne çıktıkları anlaşılmış.
O zaman üç çocuk sahibi genç bir anne olan büyükannemin annesi Varter ve onun gibi inatçı birkaç köylü daha emre itaat etmeyi reddederek dağa çıkmış ve Musa dağını kuşatan Osmanlı ordusuna direnmişler. Kırk gün direndikten sonra erzakları tükendiğinde, mucizevî bir şekilde oradan geçmekte olan ittifak devletlerine ait bir savaş gemisi tarafından kurtarılmışlar.
İşte bu ve buna benzer bir şekillerde hayatta kalabilen Ermeniler, benim atalarım gibi, gittikleri her yerde, mülteci kamplarında, Beyrut’tan Marsilya’ya, oradan California’ya kadar uzanan bütün şehirlerde hayata tekrar sıfırdan başlayıp daima özlemini duydukları köylerini yeniden kurmuşlar. Dut ağaçları, nar ağaçları, üzüm asmaları dikip onların gölgesinde toplaşıp yitirdikleri geçmiş hayatlarını anıp durmuşlar.
İşte ben de bugün, bu yüzden, öldürülen, direnen ve hayatta kalan bütün Ermenilere saygımı sunmak için burada bulunuyorum. Bugün burada, sizinle birlikte, gururla, dimdik ayakta durarak büyükbabamın ve büyükannemin adlarını, her şeye rağmen hayatta kalabilen güzel dilimizde, Ermenice anıyorum: Sarkis Zeitliyan ve Varter Kojanyan. Onların adlarını, Ermenilerin soykırımdan önce yüzyıllar boyunca düşündükleri, yazdıkları, yarattıkları ve yaşadıklarıyla canlandırdıkları bu harika şehrin tam kalbinde anıyorum; bu şehirde hâlâ yaşamaya devam eden onurlu ve canlı bir Ermeni cemaati, çocuklarına, çocuklarımıza dilimizi ve geleneklerimizi öğretmeye azimle devam ediyor.
Bu kutsal günde, İstanbul’un kalbinde Ermenice konuşurken, geçmişin sesleri kulaklarımda çınlıyor. Zira dikkatle dinlediğinizde geçmişin sessiz olmadığını fark eder, sesini bir Pazar sabahı çalan kilise çanı kadar açık ve net duymaya başlarsınız.
Bu güzel ülkenin her köşesinde Ermeni kiliseleri var. Ancak çoğu harabeye dönüşmüş durumda; bazıları cami veya okul, diğerleri ahır veya ağıl olmuş. Bu kiliseler her şeye rağmen onurlarını muhafaza edip güzellikleriyle bizi hayrete düşürmeye devam ediyor. Biz Ermeniler gibi onlar da mucizevî olarak hayatta kalanlardan; bizler için daima kutsal olmaya devam edecek, hiçbir zaman ruhsuz müze sergilerine dönüşmeyecekler.
Dikkatle kulak verirseniz bu kiliselerin çanlarının da uzaktan gelen yankısını duyabilirsiniz. Kadim krallıklarımızın başkenti olan Ani’nin 1001 kilisesinde çanlar çaldığında, atalarımın köyündeki küçük kiliseden, Ahtamar’daki Surp Haç Kilisesi’ne ve Diyarbakır’da yeniden doğan Surp Giragos’a kadar diğer bütün kiliseler onlara yanıt verir. Atalarımızın sesleri hâlâ, Sasun dağlarından Muş ovasına, Zeytun’un çam ağaçlarından Der Zor’un yanan kumlarına kadar yankılanır durur.
Atalarımız adalet istiyor. Biz adalet istiyoruz. Bugün, burada, dünyanın dört bir köşesinden gelmiş olan Ermenilerle bir aradayız. Bizimle beraber inkârcılığa karşı durmak için İstanbul’a gelmiş birçok farklı ülkenin yurttaşlarıyla bir aradayız. Bugün, burada, tazmin ve telafi arayışımızda bizimle birlikte duran Türkiye yurttaşlarıyla bir aradayız.
Ben bugün, burada, çocuklarım Arda Zabel ve Aram David ile birlikteyim, çünkü onların atalarının topraklarını kucaklamasını istiyorum. Onların, bu toprakların ve dünyanın tüm halklarıyla birlikte, onurlu, eşit ve adil bir şekilde ayakta durabildikleri bir dünyada yaşamasını istiyorum.
Sevgili dostlar, sizleri yeni bir başlangıca davet ediyorum. Büyükannemin annesini anarak, bizler de kendi dağımıza birlikte tırmanalım; duyduğumuz çan sesleri bizi yüreklendirsin. Adalet için hep birlikte çalışalım!