Hans Holbein, “Büyükelçiler” tablosunu 1533 yılında yapar. Tablo iki elçiyi resmeder: İngiltere’deki Fransa Büyükelçisi Jean de Dinteville ve arkadaşı, Venedik Cumhuriyeti’nde, İngiltere’de, Almanya’da, İspanya’da ve Roma’da Papalık nezdinde Fransa Büyükelçiliği yapmış olan Georges de Selve.
Holbein Büyükelçiler’i tarihin gergin ve sorunlu bir döneminde, İngiltere ve Fransa Kralları, Roma İmparatoru ve Papa arasındaki rekabetin keskinleştiği yıllarda yapmıştır. Dönem, ayrıca, Fransa Kilisesi’nin Reformasyon meselesiyle ilgili olarak derin bölünmeler yaşadığı yıllara denk düşer.
Tüm bu siyasî ve dinî gerginlik ortamının pek çok unsuru tabloda simgesel olarak yer alır.
John Berger ise tablonun daha derin, daha sınıfsal simgesel anlamı hakkında şöyle yazar:
“Resimdeki iki adam kendilerinden emin ve resmîdirler: Aralarındaki ilişki açısından bakıldığında rahattırlar. Peki, ressama –ya da bize– bakışları nasıldır? Gözlerinden, duruşlarından, kimse onları tanımasa da olurmuş gibi bir şey okunmaktadır: sanki başkaları onların değerini anlayamazmış gibi bir bakış. Adamların, ait olmadıkları bir şeye bakar gibi bir halleri vardır. Onları çevreleyen ama adamların dışında kalmak istedikleri bir şeydir bu. En iyisini düşünürsek onları çevreleyen, onları alkışlayan bir kalabalık, en kötüsünü düşünürsek rahatlarını kaçıran insanlar olabilir bunlar.
Bu gibi adamların dünyanın geri kalanıyla ilişkileri nelerdir?
Resimde adamların arkasındaki rafta görülen nesneler –imleri çözebilen birkaç kişiye– bu adamların dünyadaki yeri hakkında belli bir bilgi vermek amacıyla konmuştur oraya. Dört yüzyıl sonra biz bu bilgiyi kendi görüşümüze göre yorumlayabiliriz artık.
Üst raftaki bilimsel araçlar denizcilikte kullanılıyordu. Deniz yollarının tutsak ticaretine, ticaret gemilerine açıldığı bir dönemdi bu. Öbür kıtaların zenginlikleri bu gemilerle Avrupa’ya aktarılıyordu. Bu zenginliklerle sonra ‘sanayi devrimi’nin çıkış noktası olan sermaye birikimi sağlandı.
Alt raftaki küre Magellan’ın bu yolculuğunu gösteren yeni bir küredir. Holbein, Fransa’da bulunan ve soldaki elçiye ait olan toprakların adını küreye yazmıştır. Kürenin yanında bir aritmetik kitabı, bir ilahî kitabı, bir de ut vardır. Bir ülkeyi sömürgeleştirebilmek için insanlarını Hıristiyan yapmak, onlara hesap öğretmek gerekiyordu; böylece onlara dünyada en ileri uygarlığın Avrupa uygarlığı olduğu kanıtlanıyordu. Elbette Avrupa sanatı bunun dışında değildi.
…
İki elçinin ilk sömürgeleştirme girişimlerine ne ölçüde doğrudan katıldığı o denli önemli değildir. Burada bizi ilgilendiren, dünyaya karşı takındıkları tutumdur. Bu da bir sınıfın genel tutumudur. İki elçi dünyanın kendilerine hizmet etmek için var olduğuna inanan bir sınıfın insanlarıdır. En aşırı biçimiyle bu inanç sömürgecilerle sömürgeleştirilenler arasındaki ilişkileri haklı göstermeye yaramıştır.
Sömürgeciyle sömürülen arasındaki bu ilişkiler bir bakıma birbirini bileyerek, güçlendirerek sürmüştür…
Resimdeki elçilerin bakışı hem tepeden hem de ürkektir. Bakışlarına karşılık beklemezler. İmgelerinin başkalarını hem taşıdıkları koruyucu tavır hem de uzak duruşlarıyla etkilemesini isterler. Eskiden krallar, imparatorlar da insanları bu biçimde etkilerdi. Oysa onların imgeleri kendi kişiliklerine bağlı değildi. Burada yeni ve rahatsız edici olan şey uzaklık gösteren bireyselleşmiş imge’dir. Bireycilik eninde sonunda eşitlik düşüncesine yol açıyordu. Oysa eşitliğin düşünülemeyecek bir şey olarak gösterilmesi gerekiyordu.”
John Berger, Görme Biçimleri, Metis Yayınları, İstanbul, 2002.