Ermeni soykırımını ne zaman nasıl öğrendim?
Çocukluğumun ve ilkgençliğimin geçtiği Tarsus çok kültürlü, çok kimlikli bir kentti. Şehrin nüfüsunun yaklaşık yüzde 30’u Nusayri Arap‘tı. Bir mahalle adıyla sanıyla Giritli mahallesiydi. Diğeri Afgan, vb.
Eski Tarsus, önemli bir Ermeni nüfusa sahipmiş, ama biz bunu çocukluğumuzda pek algılamamıştık. Bakırcı dedemin önce kalfası sonra ortağı olan Agop Göçeroğlu Ermeni’ydi. Annemin kuaförü iki Ermeni kızkardeş Anjel ve Rosa’ydı. Anneannem bir keresinde Adana Ermeni katliamının yaşandığı Nisan 1909’la ilgili Tarsus’ta yaşananlara ilişkin bir öykü anlatmıştı. Ermeni mahallesi yakılmıştı, yangından kaçmaya çalışanlar kurşuna diziliyormuş. Anneannemin bu anlatısı hayal meyal hatırımda kalmış.
Ankara Sıkıyönetim Mahkemesinde 1974 yılında yaptığımız ortak TİİKP savunmasında 1915 soykırımından, “Ermeni katliamı” olarak sözetmiştik.
Yıllar sonra, Esenyurt Belediye Başkanı Gürbüz Çapan‘ın davetiyle 1995 yılında Ermenistan’a gittiğimde, artık her şey kafamda yerli yerine oturdu.
Hrant Dink 1996 yılında Agos‘u çıkarmaya karar verdiğinde benim de Agos‘a yazı yazmamı istedi. Yazdım. Artık Ermeni meselesi solculuğumun, demokrasi ve insan hakları savunuculuğumun temel meselelerinden birisi oldu. Hrant’tan her gün yeni şeyler öğrendim. Birlikte onunla Anadolu’ya, dünyaya yolculuklara çıktık. Birlikte yeni şeyler keşfettik.