TÜRKÇÜ BİR YAHUDİ: TEKİN ALP
Arife Köse
Tekin Alp, Tekinalp veya Munis Tekinalp adlarıyla tanınan Moiz Kohen, 1883’de Serez’de doğdu. Önce Selanik’te, sonra İstanbul’da hukuk eğitimi gördü, 1905 yılında sonradan Yeni Asır adını alacak olan Asır gazetesinde yazmaya başladı, JönTürk devriminin taraftarı oldu, Selanik’in 1912’de Yunanlılar tarafından alınmasının ardından İstanbul’a yerleşti. Türk Yurdu, Türk Derneği ve Yeni Mecmua gibi dergilerde makaleler yayımladı, 1916 yılında İktisat dergisini yayınlamaya başladı, 1928 yılında Türkiye Yahudilerinin Türkleşmesini hızlandırmak amacıyla Millî Hars Birliği’nin, 1934 yılında Türk Kültür Birliği’nin kurucuları arasında yer aldı. Çok partili dönemde CHP’den milletvekili adayı oldu, ancak seçilemedi. Nihayet, 1956’da emekli olduktan sonra Fransa’ya yerleşti ve 1961 yılında vefat etti.
Pantürkizm hakkında ilk kitabı yazan Tekin Alp’in, Türkismus Pantürkismus (1915), Türkleştirme (1928), Kemalizm (1937), Türk Ruhu (1944) adlı kitapları ve çok sayıda makalesi bulunmaktadır.
Türk Ruhu
Tekin Alp’in Türkçülük anlayışı, cumhuriyetin resmi ideolojisine uygun olarak, Osmanlı’dan tam bir kopuşu gerçekleştirmek ve eski Türkler ile yeni Türkler arasında tarihsel ve kültürel bağlar kurarak Türklüğün kökeninin Orta Asya’ya dayandığını kanıtlamak olarak özetlenebilir. Tekin Alp, yeni kurulan ulus-devletin oluşturmak istediği yurttaş biçiminin özelliklerini Türk Ruhu (1944) adlı kitabında Orta Asya’ya dayanarak açıklamıştır. Düşüncelerinde, birçok Türk milliyetçisinde olduğu gibi, Emile Durkheim, Gustave Lebon ve tabii ki Ziya Gökalp’in etkilerini görmek mümkündür.
Tekin Alp’in, Türk Ruhu kitabında Orta Asya ile yeni cumhuriyet arasında bağ kurarken Ziya Gökalp’in kültür vurgusuna değinmekle birlikte, Türklere has olan kandan bahsederek açıkça ırkçı bir yaklaşıma sahip olduğunu görürüz. Alp bu kitapta, “Türkçülüğün hakiki peygamberi Ziya Gökalp, ırk vasıflarının menbaı fizyoloji esaslara dayanılarak yalnız atlarda ve diğer hayvanlarda aranıldığını ve insanlarda, yalnız, muhitten, kültürden ve terbiyeden alınan manevi vasıflara kıymet verildiğini tasrih suretile ırkçılığı reddetmiştir… Fakat bundan, kökü Atillalara ve Oğuzlara kadar giden bir Türk milli ruhunun mevcut olmadığı hükmünü çıkarmak tamamiyle yanlış olur. Milli ruh, daha doğrusu atalar ruhu kanda mevcuttur ve kan, kesif ve müessir karışmalarla maiyetini tamamile kaybetmedikçe atalar hayatının izleri baki kalır, yalnız, tezahürleri, muhitin, kültürün ve terbiyenin tesirlerine göre hissedilir derecede değişir” der (1944: 26-27).
Ve şöyle devam eder:
“Uyanan Türkler ya istiklal ya ölüm diye haykırmışlardır; çünkü istiklalsiz hayat, Türk milleti nazarında hiçbir değer ifade etmez. Binlerce yıllık tarih boyunca daima efendi olarak yaşamış olan bu millet, yabancı bir milletin esareti altına asla girmemiştir. Stepler, ulu dağlar, ana vatanda daima bu süvari milletlerin emniyetine bekçilik etmiştir.” (1944:254)
Tekin Alp’e göre, “bütün cihan Türk’ü ancak bedeni kudreti ve gürbüzlüğü ile tanısa” ve ‘Türk gibi kuvvetli sözü’ asırlardan beri bütün dünyanın tasdik ettiği tarihi bir hakikatin ifadesi” olsa da sadece Türk’e has bir ruh vardır ve Türk’ün gücü sadece beden kuvvetinde değil, aynı zamanda ruh kuvvetinde kendini göstermektedir (1944:1).
Cumhuriyet dönemi
Türkiye’nin İstiklal Savaşı’nda çektiği doğum sancılarından sonra gebelik dönemi sona ermiş ve yeni Türkiye’nin ruhu, Anadolu steplerinin ortasında dünyaya gelmiş, dirilmiştir. Yeniden dünyaya gelen ruh, uzun yıllardır, sentetik ruhun bastırdığı atalar ruhudur. Bu dönemin temsilcileri Mustafa Kemal Atatürk ve İsmet İnönü’dür.
Tekin Alp de, Ziya Gökalp gibi, oluşturulan bu yeni Türk toplumunun özelliklerinin eski Türklerden kaynaklı olduğunu kanıtlamaya çalışır. Ziya Gökalp’e göre de, bütün diğer milletler değişerek modernizme dahil olmak durumundadırlar, ama Türkler geçmişlerine, özlerine dönerek bunu yapacakları için onlar için bu çok daha kolaydır. Tekin Alp de, biyoloji yasalarına yaslanarak, atalardan gelen genetik özelliklerin kaybolmayacağını, dolayısıyla eski Orta Asya Türklerinin manevi özelliklerinin kaybolmadığını, Osmanlı ve İslam etkisiyle sentetik ruha sahip olsa da yeni Türkiye Cumhuriyeti ile beraber tekrar ortaya çıktığını kanıtlamaya çalışır.
Tekin Alp’e göre, eski Türk toplumunda olup da yeni Türk toplumunda ortaya çıkan özelliklerden biri, Türk insanının hakanına, şefine kesin itaati ve disiplinidir. Bu itaat ve disiplin, Kurtuluş Savaşı esnasında ve Atatürk ile beraber tekrar dirilmiştir. Yeni Türkiye Cumhuriyet hükümetinin sarsılmaz otoritesi ve Türk toplumunun bu otoriteye itaati atalar ruhunun tekrar dirilmesidir.
Alp’e göre, eski Türklerin devlet anlayışı ile yeni Türklerin devlet anlayışı da birbirine uygundur. Bu devlet anlayışı bütüncülük, millet için totalitarizmdir. Bu devlet anlayışının amacı, toplumsal ve siyasal alanda dinin izlerini silerek yerine millî totalitarizmi oturtmaktır. Ancak bu, diğer totaliter anlayışlardan farklıdır. Diğer totaliter devletlerde her şey devlet içindir, yeni Türkiye’deki totalitarizmde ise her şey millet içindir. Bu devlet yapısı Türklerin itaatkâr ve disiplinli olma özelliklerine de uygundur.
Tekin Alp’e göre, Türkiye Cumhuriyeti ideolojisinin ilkeleri, aynı zamanda eski Türk toplumunun ve devlet anlayışının ilkeleridir. Cumhuriyetçilik ilkesiyle ifade edilen, devlet başkanının milletvekilleri tarafından seçilmesi eski Türkler’de de bulunmaktadır. Çünkü onlarda da hakan, millet temsilcilerinin kurultayı tarafından seçilmektedir. Milliyetçilik anlayışı da, eski Türkler’in gayr-i şuuri milliyetçilik anlayışına denk düşmektedir. Yine inkılâpçılık ilkesi de eski Türkler’in dinamizmini yansıtmaktadır.
Tekin Alp’e göre, yeni Türkiye’nin rejiminin adı olan Kemalizm’in altı ilkesinin yönü Batıcılıktır. Yeni Türkiye’nin yönü Batı olduğuna göre, Doğu zihniyetinin temsilcisi olan Osmanlı’yı her alanda reddetmek gerekir. Bu yüzden millîleşmek, laikleşmek, cumhuriyet rejimini kurmak kaçınılmazdı. Orta Asya’ya giderek millî kültürün kaynaklarını bulmak, ırk olarak Şarklı değil de Ari olduğumuzu kanıtlamak için yeni tarih tezleri öne sürmek, alfabeyi değiştirmek ve topyekûn bin senelik bir İslam geçmişini ve altı yüz senelik Osmanlı’yı reddederek Anadolu’yu Türkleştirmek yeni ideolojinin amaçlarını oluşturmaktaydı. Ancak bu yeterli değildi. Henüz Atatürk’ün önerdiği “Asri medeniyet seviyesi üzerine yükselmeliyiz” hedefi gerçekleşmemişti. Şimdi yapılması gereken işte buydu.
Azınlıklar
Tekin Alp etnik azınlık terimini asla kabul etmemektedir. Ona göre, “Azınlık kavramı, Osmanlı döneminde Türkiye’nin daha bir ulus değilken ama farklı ulus topluluklarından oluşmuş bir devlet olduğu zamanlardan kalma ve ulusun kamusal hayatında var olma nedeni bulunmayan bir çağ dışılık olarak kabul eder. Zaten o tarihten sonra da, Kemalist inkılâp kelimenin tam anlamıyla bu ülkeyi bir ulus devlet yaptı. Kemalist rejimin temelinde bulunan Anayasa, kamusal hayatta sadece Türk vatandaşlarını tanımaktadır ve farklı ırklara ve dinlere mensup olanlar arasında hiçbir tefrik kabul etmemektedir”(2012:188)
Tekin Alp, İstanbul Halkevi’nde verdiği bir konferansta şöyle der:
“Biz asırlardan beri Türk cemiyeti içinde yaşıyoruz. Türk muhitinin havasını teneffüz ediyoruz. Tarihi, maddi ve manevi esbap ve tesirler tahtında candan Türk sevgisini besliyoruz. Türk halkı ile kaynaşıyoruz. Bu itibarla hiç şüphe yok ki Türk harsı, Türk meziyetleri iliklerimize kadar işlemiştir. Bundan sonraki vazifemiz içimizde esası mevcut olan Türk harsını şuurlandırmak, canlandırmak ve kuvvetlendirmekten ibarettir. Buna muvaffak olmak için bir şart vardır. Akidemizi ve içinde yaşadığımız muhitin hakkımızda beslediği akideyi düzeltmek, Osmanlılık zamanından kalma sakim bir itiyat neticesi olarak muhitimiz bize Musevi milleti diyor. Biz kendimize Musevi milleti diyoruz. Muhitimiz cemiyetimiz bize Musevi nazarile bakıyor ve biz bittabi muhite tabi oluyoruz. Halbuki kanun, devlet ve milletin fırkası bize diyor ki: “Siz Türksünüz”. Artık bundan sonra bize Musevi milleti diyen muhite ve cemiyete kat’i ve samimi bir eda ile hayır biz Türküz, dilimiz Türkçedir, kültürümüz Türk kültürüdür, idealimiz Türk idealidir diyeceğiz” (2012:74).
Tekin Alp, cumhuriyetin ilk yıllarında özellikle azınlıkların yeterince Türkleşmedikleri ve Türkçe konuşmadıkları konusunda basında rastlanan yoğun eleştiriler karşısında 1928 yılında yazdığı Türkleştirme (2001) kitabında gerek etnik, gerek dinsel azınlıkların Türkleşmeleri gerektiğini savunmuştur. Bu kitapta, üyesi bulunduğu Yahudi azınlığına somut bir şekilde yön göstermiş ve kitabında yer alan Evamir-i Aşere ile Yahudilerin Türkleşmek için yapmaları gereken on şeyi sıralamıştır:
- İsimlerini Türkleştir
- Türkçe konuş!
- Havralarda duaların hiç olmazsa bir kısmını Türkçe oku
- Mekteplerini Türkleştir
- Çocuklarını memleket mekteplerine gönder
- Memleket işlerine katıl
- Türklerle düşüp kalk
- Cemaat ruhunu kökünden sök
- Millî iktisat sahasında vazifeyi mahsusanı yap
- Hakkını bil
Tekin Alp, bu on emirle Yahudilere yeni Cumhuriyet’e uygun olarak birer Türk yurttaşı olmaları için izlemeleri gereken süreci göstermiştir. Alp’e göre, ulus devlet içinde barındırdığı etnik ve dinî azınlıklarına kendi özel kültür, ülkü ve dillerini sürdürme ve geliştirmeye imkân tanımamaktadır. Dolayısıyla tek çıkış yolu Türkleşmektir. Bu da aslında Cumhuriyet Halk Fırkası’nın 1923-45 yılları arasında özellikle azınlık vatandaşlarından talep ettikleri ile uyumlu bir öneridir.
Tekin Alp’in, azınlıklara yönelik düşüncesi çok partili dönemde değişmiştir. Bu dönemde, artık tek parti döneminde olduğu gibi azınlıkların, kimlikleri ve kültürlerinden vazgeçmeleri gerekmediğini, Musevi dinine mensup bir Türk yurttaşının aynı anda hem sadık bir Türk yurttaşı olabileceğini, hem de Siyonizm ülküsüne sevgi besleyeceğini, böyle bir çifte sadakatin mümkün olabileceğini ifade etmiştir. Rıfat Bali’ye göre, Tekin Alp’in düşüncesinde meydana gelen bu ciddi değişikliğin nedeni, bir yandan 14 Mayıs 1948 tarihinde, bağımsız İsrail devletinin kurulması, diğer yandan Yahudi gençlerin Türkçe’yi konuşmaları, cemaat okulları yerine Millî Eğitim Bakanlığı’na bağlı okullara gitmeleri, bir başka deyimle Türkleşme yolunda hızla ilerlemeleridir (2009:896).
Tekin Alp’e göre ulus devlette azınlıklara yer yoktur ve bu nedenle Türk olmayan öğeler için Türkleşmekten başka çare yoktur. Alp, bu görüşünü Lebon’un fikirleriyle destekler: “Dr. Gustave Lebon’un dediği gibi, ‘Uymaya karşı direnelerin yaşamı her zaman katlanılmaz olur. Bütün varlıklar uyum yasasına bağımlıdır. Uyma yoluyla evrimden geçmek, bütün dünya için geçerli bir kesin zorunluluktur. Bu zorunluluğa uymayanlar, yıkılıp yok olmaktan kurtulamazlar’.” (2001:34-35)
Türkleşmenin güçlü bir savunucusu olan ve bu fikirlerini sadece Türklere değil mensubu bulunduğu Yahudi azınlığı da anlatmaya ve onları Türkleşmeye ikna etmeye çalışan Tekin Alp de 1942 yılında uygulanan Varlık Vergisi’nden etkilenmiştir. Ancak kendisi buna rağmen fikirlerinden ödün vermeyen bir Türkçü olmaya devam etmiş ve bu olayın CHP’ye mal edilmemesi gerektiğini, bunun parti içindeki oligarşik bir grubun eseri olduğunu söylemiştir.
Tekin Alp’e eleştiriler
Öldüğü güne kadar Türkçülüğün ve resmî ideolojinin kararlı bir savunucusu ve büyük bir Mustafa Kemal hayranı olan Tekin Alp ne kendi üyesi bulunduğu Yahudi azınlık tarafından ne de Türkiye’de bulunan çeşitli ideoloji grupları tarafından kabul edilmiştir.
İslamî kesimin Tekin Alp’e yönelik eleştirisinin başlıca nedeni laikliği ve Kemalizm’i savunmasıdır. Rıfat Bali, Bir Günah Keçisi: Munis Tekinalp (2012) kitabında Abdurrahman Dilipak’ın Anadolu’da Vakit gazetesinde yayınlanan bir yazısından şu alıntıyı yapmaktadır: “dini tümden hayattan dışlama fikrinin yılmaz savunucusu, dini ‘irtica’, dindarı ‘mürteci’ diye suçlayan akımın piri, asıl adı Moiz Kohen olup, kendini Tekin Alp diye tanımlayan kişi” şeklinde söz edecek ve “Dinde Reform Projesi’nin de “onun eseri” olduğunu belirtecekti” (2012:233-234).
Rıfat Bali’ye göre, İslamî kesimin Tekin Alp’e düşmanlığının ikinci nedeni, Tekin Alp’in 1936’da yayınladığı Kemalizm adlı kitabının bir bölümünün “Kahrolsun Şeriat Hükümeti” başlığını taşımasıdır.
İslamî kesimin Tekin Alp’e yönelik eleştirilerinin bir başka nedeni kendisinin Yahudi olmasıyla Mustafa Kemal’in dönme kökenli olmasının ilişkilendirilmesi ve bu nedenle toplumun laikleştirilmesi projesinin bir Yahudi dayatması olduğu inancının yaygınlaştırılması çabasıdır.
Son olarak, İslamî kesim içerisinde Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılmasının en büyük nedeni olarak Türkçülük akımı görülmekte, bunun fikir babasının “sahte Türkçü” olan Tekin Alp olduğuna ve bunun da bir Yahudi fitnesi olduğuna inanılmaktadır.
Millî Gazete yazarı Şevket Eygi, 10 Ekim 2005 tarihinde yazdığı “Dinde En Ufak Bir Reform Bile Yapılamaz” başlıklı yazıda şöyle der:
“İslam dünyasının bütün kavmiyet (menfi milliyetçilik) hareketlerinde Yahudi tesiri, Yahudi parmağı vardır. Tekin Alp takma adıyla faaliyet göstermiş olan Mohiz Kohen bu konuda verilecek en keskin örnektir. İslam dünyasını, Muhammed Ümmetini yıkmak parçalamak için yaptıkları plan şuydu: Müslüman kavimlere kavmiyetçilik (nasyonalizm) ideolojisi mikrobunu aşılayacaklar ve kardeşi kardeşe düşman edecekler. Moiz Kohen, Türklere menfi Türkçülük mikrobunu aşılarken, başka Moizler, Salamonlar, Mişonlar Araplara Arapçılık aşıladılar. Sonunda İslam birliği parçalandı. Birlik olsaydı Filistin bu duruma düşer miydi?” (2012:235).
Ayrıca Tekin Alp’in 1909 yılı Aralık ayında Hamburg’da toplanan Dokuzuncu Siyonist Kongresi’nde Yahudileri Anadolu’ya göç etmeye çağırması İslamî kesim tarafından Türkiye’yi Yahudileştirme çabası olarak algılanmıştır.
Milliyetçilere göre ise Tekin Alp hiçbir zaman bir Türkçü olmaya layık görülmemiş, kendisinin Yahudi olması her zaman vurgulanmıştır. Milliyetçi camia yazarlarından İsmet Gültekin, 2 Eylül 2011 tarihli ve “Sahiden de Yahudi” başlıklı yazısında, “Hiçbir Türk milliyetçisinin Kohen’in görüşlerini benimsemesine imkan yok” der (2012:253).
Hayatının sonuna kadar Kemalizme sıkı sıkıya bağlı kaldığı düşünüldüğünde, ona en çok sahip çıkması beklenen kesim olan Kemalistler ise onu tamamen unutmuş durumdadır.
Sonuç olarak, Tekin Alp Türkiye’de hiçbir kesim tarafından kabul görmemiş, onu en çok benimsemesi gereken milliyetçi kesim hem İslamî yönü nedeniyle hem de ırkçı olduğu için bir Yahudi’nin Türkçü olamayacağı gerekçesiyle kendisini benimsememiştir. İslamî kesim ise Tekin Alp’i Kemalizmin ve laikliğin dayatıcılarından biri olarak görmüş ve bu dayatmanın bir numaralı failinin, Atatürk’ün bir dönme olduğu iddiasından da yola çıkarak, Yahudiler olduğunu ileri sürmüştür. Dolayısıyla Tekin Alp, Türkçülük konusundaki görüşlerinin yanı sıra Türk milliyetçiliğinin, faklı olanın altını çizen, ne olursa olsun öteki olanı kabul etmeyen yönünü de gösteren bir örnek olarak karşımızda durmaktadır.
Kaynakça
Bali, Rıfat, (2012). Bir Günah Keçisi: Munis Tekinalp (Cilt 1). Libra Kitap.
Landau, Jacob M., (1996). Tekinalp: Bir Türk Yurtseveri (1883-1961). İletişim Yayınları.
Tekin, Alp, (2001). Türkleştirme. Günümüz yazı ve diline aktaran Özer Ozankaya. Kültür Bakanlığı Yayınları.
Tekin, Alp, (1944). Türk Ruhu. Remzi Kitabevi.