İstisna mı süreklilik mi?
1922-1923’teki Lozan Konferansı sırasında Türk heyetinin kabul etmesiyle, Osmanlı tebaası Rumların yanı sıra, çoğu İstanbullu olan yaklaşık 25.000 Yunan tebaalı Rum’un da İstanbul’da kalmasına izin verilmişti.
Ancak, Türkleştirme politikalarının önemli bir parçası olarak 1932’de çıkarılan ve birçok mesleği sadece Türk vatandaşlarına hasreden yasa ve bunu izleyen diğer özel meslek yasaları (avukatlık, gözlükçülük, doktorluk, eczacılık vb) nedeniyle, Yunan tebaalılar mesleklerini artık yerine getiremediklerinden dolayı 1930’lu yılların ikinci yarısında Yunanistan’a ciddi bir göç yaşanmıştı. Bu dönemde İstanbul’daki Yunan tebaalıların sayısı 20 binin altına inecektir.
İstanbul Rum cemaatinin doğal bir parçası olan Yunan tebaalı Rumların arasındaki siyasî kişiliklerin, hükümet nezdinde rahatsızlık yarattığı ve 1955 sonrasında ilk sınırdışıların yaşanmaya başladığı görülüyor. 1957’de altı, 1958’de 12 olan sınırdışı sayısının 1962’ye kadar 50’ye vardığı sanılıyor.
“Beşinci kol faaliyeti”
Kıbrıs konusunun 1963’te yeniden gündeme gelmesiyle, gözler İstanbul Rumlarına çevrilir. Basının psikolojik savaş yöntemlerini kullanarak Rumlara ve Patrikhane’ye yönelik bir kamuoyu oluşturma stratejisi izlediği gözlemlenebiliyor. Muhtemelen hükümet, Rumları ve Patrikhane’yi kullanarak Yunanistan’ı Kıbrıs konusunda pazarlık masasına oturtmayı hedefliyordu.
Yunanistan’a karşı bir yaptırım olması amacıyla, İnönü hükümeti 1964’te, Atatürk ve Venizelos tarafından imzalanmış olan, 30 Ekim 1930 tarihli İkamet, Ticaret ve Seyrisefain Anlaşması’nı iptal etme kararı alır. Bunun sonucunda, Yunan tebaalıların ikamet tezkereleri uzatılmayarak, 12 bin kişi peyderpey sınırdışı edilir ve onların eşlerinin ve/veya çocuklarının Türk vatandaşı olmaları dolayısıyla da yaklaşık 28.000 Rum, yani Patrikhane’nin cemaaatinden yaklaşık 40 bin kişi, Türkiye’yi terk etmek zorunda kalır. Üstelik 2 Kasım 1964 tarih ve 6/3801 sayılı kararname ile bu Yunan uyrukluların malları bloke edilir, el değiştirmesi yasaklanır.
Rum Patrikhanesi’nden Selefkia (Silifke) Metropoliti Emilianos ve Filedelfia (Alaşehir) Metropoliti İakovos vatandaşlıktan çıkarılıp sınırdışı edilir. Yunanistan, İngiltere ve Fransa iki metropolite vize vermez, ancak ABD’nin verdiği vizeyle yurtdışına çıkabilirler. Beşinci kol faaliyetinde bulunmakla suçlanmaktadırlar. İlginç olan, suçlama doğruysa yargılanmak yerine sınırdışı edilmeleridir. Papaz Anastasios Ksenos, “Türk devleti aleyhinde faaliyet göstermekten” tutuklanır.
Rum okullarına Ortodoks din adamlarının girişi, okullarda Yunan kitap ve ansiklopedilerinin okutulması, sabah duası ve dînî bayramların kutlanması yasaklanır; üç Rum lise müdürü ve 11 Yunan öğretmen azledilir; Heybeliada Ruhban Okulu mezunlarının Rum okullarında öğretmenlik yapması yasaklanır, Büyükada Yetimhanesi kapatılır. Bugünkü Tarabya Oteli’nin yapılması için, Aya Yorgi Kilisesi yıkılır. Heybeliada Ruhban Okulu’na 1963-64 akademik yılında, Türkiye vatandaşı olmayan öğrenci alınmaz. Böylece Yunan ve diğer yabancı öğrenciler okula devam edemezler. Patrikhane matbaasının faaliyeti, Lozan Antlaşması’na aykırı olduğu gerekçesiyle yasaklanır. Patrikhane’ye belirtilen gerekçe, “yalnız yasal kurum ve kişilerin matbaa sahibi olabileceği” şeklindedir. Böylece Patrikhane’nin süreli yayınları Apostolos Andreas ve Orthodoksia kapanır. Bunu Eleftheri Foni gazetesi izler, Yunan gazetelerinin Türkiye’ye ithali yasaklanır.
“Çok sert kararlar”
Başbakan Yardımcısı Süleyman Demirel, “icab ederse, Patrikhane’nin hudut dışına çıkarılabileceği”ni açıklar. 1965’te Bakanlar Kurulu toplantısından “Patrikhane’nin behemahal teftiş edileceği” kararı çıkar. Patrikhane’ye yönelik bu kampanya, ABD’de de yankı bulur. Kuzey ve Güney Amerika Başepiskoposu İakovos 1965’te, ABD’de bulunan Papa ile görüşür ve yardımını ister. Aynı sırada ABD’de bulunan Dışişleri Bakanı Hasan Esat Işık, İakovos’la görüşerek, Türkiye’nin Hıristiyanlara karşı değil, Müslümanlara karşı da sert hareketlere giriştiğini söyler ve Hilafet’in kaldırılışını hatırlatarak icap ederse çok sert kararlar alınabileceğinin altını çizer.
Konu 1965 yılında Birleşmiş Milletler’e akseder. Yunan daimi delegesinin Türkiye’nin uygulamasını şikayet ettiği mektubuna Türk delegasyonunun gönderdiği cevabî mektupta, konunun resmen “ulusal güvenlik” olduğu belirtilmektedir.
1964-1965’te yoğun bir şekilde olmak üzere 1968’e kadar süren bu dönemde 10.000’in üzerinde aile İstanbul’u terk etmek zorunda kalır. Çoğunluğu Yunanistan’a olmakla birlikte, ABD’ye, Kanada’ya, Avustralya’ya ve çeşitli Avrupa ülkelerine de göçler yaşanır.
Doğdukları toprakları kısa bir süre içerisinde zorla ve beş parasız bir şekilde terk etmek zorunda kalan bu kişilerin arasında 60 kadar intihar vakası yaşandığı biliniyor. 1964’te yaşananlar, Rumlar özelinde, tek parti dönemindeki azınlık politikasının Demokrat Parti döneminde, bir süre ara verilmiş olsa da, devam ettiğinin en büyük kanıtıdır.