Üçüncü Boğaz Köprüsü’nün İsmi
İstanbul’a yapılacak olan 3. Boğaz Köprüsü, daha yapımına başlanmadan -özellikle ismi nedeniyle- tartışmaları beraberinde getirdi. Köprünün temeli, devlet erkanının katılımıyla atıldı. Törende konuşan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, yapılacak olan köprünün adını açıkladı: Yavuz Sultan Selim Köprüsü.
Yapılacak olan köprünün –İstanbul’un Fethi’nin yıldönümünde- Yavuz Sultan Selim olarak açıklanması muhafazakâr çevreler tarafından memnuniyetle karşılandı. Gerek televizyon kanallarında, gerek sosyal medyada “en ideal isim”, “çok iyi bir tercih” ifadeleri yer aldı. İstanbul’un kuzeyinde kalan yeşil alanların katledilmesi sonucunda yapılacak köprünün, “ormanlarımdan bir dal kesenin başını keserim” diyen Fatih Sultan Mehmet’in torunu olan Yavuz Sultan Selim’in adıyla anılacak olmasının, muhafazakâr çevrelerin çoğunluğunda bir hayal kırıklığı yaratmasını beklerdim, ama muhafazakar kesimin büyük bir bölümünün bu isimden son derece memnun olduğu ortada.
Yavuz Sultan Selim isminden rahatsız olanlar, sadece çevreciler değil. Köprüye Yavuz isminin verilecek olması, Türkiye’deki Alevilerde büyük bir tepkinin oluşmasına neden oldu, çünkü Yavuz, Alevilere karşı katliam gerçekleştirmiş bir sultandır. Köprüye illa bir Osmanlı sultanının adı verilecekse, Osman Gazi veya Kanuni Sultan Süleyman yerine Yavuz Sultan Selim’in seçilmesinin iki nedeni olabilir. Birincisi, kutsal emanetleri İstanbul’a getiren ve rivayete göre halifeliği Osmanlılara getiren kişidir (-ki bu tartışmalı bir konudur). İkincisi, Alevilere karşı tutumu açısından, hem Alevilere, hem de dış politikada İran ve Suriye’ye açık bir mesaj olabilir. AKP milletvekili Mehmet Metiner’in, İstanbul Sabiha Gökçen Havalimanı’nın ismini değiştirmek için öncülük ettiği çalışmalar aklıma geldi. Gündemde Dersim Katliamı’nın olduğu günlerde, “bir Dersimli’nin Sabiha Gökçen Havalimanı’ndan uçağa binmek zorunda olduğunu düşünelim, ne kadar kötü bir durum öyle değil mi?” şeklinde açıklamalar yapan kişilerin “bir Alevi vatandaşın Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nden geçeceğini düşünelim, ne kadar kötü bir durum olur öyle değil mi?” şeklinde açıklamalar yapmalarını beklerdim, ama olmadı.
Gerek iktidar cephesinden, gerek muhafazakar kesimin bazı kalemlerinden gelen ortak ses, “Yavuz Sultan Selim isminden tarihine bağlı bir kişi rahatsız olmamalı”, “söylentilere kulak asmayalım lütfen” tarzındaydı. En son Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binalı Yıldırım, 3. Köprünün ismi üzerindeki tartışmalarla ilgili olarak, “Yapay bir gündem oluşturarak ülkede ayrılık tohumları ekmek ülkeye yarar getirmez” dedi. Hani derler ya güler misin, ağlar mısın? diye, işte o hesap.
Güler misin? Çünkü Sultan I. Selim’e “Yavuz” lakabı -büyük ihtimalle- Persler (Safeviler) tarafından verilmiştir. “Yavuz” Türkçe kökenli bir kelimedir ama dönemin Safevi hanedanı da Türkçe konuştuğu için (Şah İsmail Türkçe şiir bile yazardı) Yavuz, kadim Türkçe’de “kötü” anlamına gelen bir sözdür. Dolayısıyla bu ismin, -saldırgan ve genişlemeci bir politika izleyen Sultan I. Selim için- Safeviler tarafından seçilmiş olması kuvvetle muhtemeldir. Her nedense bu lakabı çok sevdiklerinden, Sultan I. Selim’e, Yavuz Sultan Selim diye hitap ediyorlar ve şimdi de İstanbul’a yapılacak olan 3. köprüye adını verecekler. Yani bir an için eski Fransa Devlet Başkanı Nicolas Sarkozi’ye, -Ermeni sorunu konusundaki açıklamaları nedeniyle- Fransızca “Grossier (terbiyesiz)” lakabını taktığımızı ve Fransızların bunu beğenerek, Paris’te yapılacak olası bir köprüye “Pont Nicolas Sarkozi le Grossier (Terbiyesiz Nicolas Sarkozi Köprüsü)” adını verdiklerini düşünelim. Aslında bizim yaklaşımımız da bu hayali durumdan pek farklı değil. Ayrıca, eğer bugünkü devlet, Yavuz’un adını bir köprüye veriyorsa, İranlılar, Suriyeliler ve Iraklılar bu konuda ne düşünecekler? Bu durum, “sıfır sorun”lu dış politika izlediğini her fırsatta dile getiren bir hükümet için ne kadar doğru bir yaklaşımdır?” sorularını da aklımızın bir köşesinde tutup, üzerinde düşünmemizde fayda olacağına inanıyorum.
Ağlar mısın? Çünkü Yavuz isminden rahatsız olmayanların aklına, tarihine bağlı bir Alevi vatandaşın rahatsız olabileceği gelmiyor. Eğer gelmiş olsaydı, tarihine bağlı bir Alevi vatandaşın Yavuz Sultan Selim isminden rahatsız olacağını çok iyi bilirlerdi. Yavuz’un Alevileri katletmiş olması tarihi bir gerçektir. Bu noktada, “iyi de onlar (Aleviler) da İranlılarla işbirliği içinde olmasalarmış” diyenler çıkacaktır. Neden olmasınlar, hakları değil mi? Yaptıkları işbirliği, topluca katledilmelerini meşrulaştırır mı? Asla. Türkiye’nin Kürt gerçeği olduğu gibi, Alevi gerçeği de vardır ve bununla yüzleşilmesi gerekmektedir. Yavuz ismi son derece bölücü, parçalayıcı bir isimdir ve ülkenin Sunni olan ezici çoğunluktaki nüfusu ile Alevi nüfusu arasında, barışçı bir çözüm aramaktansa, şüphe, korku ve nefret uyandıracak bir seçimdir. Dolayısıyla, tarihine bağlı olan bir kişi, önemli bir köprüye verilen Yavuz Sultan Selim isminden son derece rahatsız olabilir. Ancak bizim memleketimizin tarih anlayışı, çoğunluğun kabul ettiği/etmek istediği türden olduğu için, bazı kesimlerin bu isimden rahatsız olmamalarını (üzerinde düşünmemelerini) de son derece normal ve olağan bir davranış olarak karşılıyorum.
Son olarak bir noktaya daha değinmek istiyorum. Türkiye’de, yapılan veya yapılacak olan –hemen hemen her türlü- mimari veya mühendislik eserlerinin büyük çoğunluğuna tarihsel kişilerin isimlerini veriyorlar. Tek parti iktidarı dönemi ve sonrasındaki darbe şemsiyesi altında geçen yıllardaki bu tarihsel isim verme hastalığı, Mussolini ve Hitler’in başını çektiği bir modanın devamı niteliğindeydi. Ancak bugün bu modanın etkisi hâlâ devam ediyor ve şu an ki muhafazakâr iktidar, kendilerini meşrulaştırmak için bu gibi eserlere atfedilen tarihsel kişilerle, -tabiri caizse- tarihi araçsallaştırıyor. Aslında bir çeşit rövanş da olabilir. Muhafazakar kesim, cumhuriyetin farklı dönemlerinde yapılan isim değiştirme şiddetinden çok çektiler. Muhafazakarların yoğun olarak yaşadığı yerlerde tarihsel Müslüman liderleri hatırlatan isimler, cumhuriyet döneminde kaldırılmıştı. Ancak olaya bu açıdan bakmıyor, bakmak istemiyorum. Köprüye Yavuz Sultan Selim isminin verilmesine gösterilen tepkilere, “efendim bu sadece bize has bir durum mu? ABD gibi gelişmiş ülkelerde de böyle yapılara tarihsel isimler verilmiyor mu?” diyerek karşı çıkanlar olabilir. Evet, buna benzer uygulamalar gelişmiş ülkelerde de var. Amerika’da yıllarca yaşamış İrvin Cemil Schick ile bu konuyu konuştum. Bu tarz itirazların ya da savunmaların haklılık payı olup olmadığın merak etmişti. Sn. İrvin biraz düşündükten sonra, Callahan Tunnel, Zakim Bridge, ya da New York’taki George Washington Bridge örneklerini verdi ve dedi ki, “bu mimari eserler de tarihi kişilerin isimlerini taşıyor. Ancak George Washington Bridge ile Yavuz Sultan Selim Köprüsü arasındaki fark isimlerin seçiminden öte, seçilen isme verilen/yüklenen anlamdır. George Washington Bridge deyince, ABD’nin ilk devlet başkanı olarak, ona karşı bir saygı belirtme isteği var. Türkiye’de ise Yavuz Sultan Selim Köprüsü denilince, maksat onları şereflendirmek değil, onların aurâ’sından faydalanarak kendi iktidarlarını yüceltmektir.” Bu noktadan hareket edersek, bugünkü halimizle övünemeyip, ağabeyi veya babasıyla sürekli övünüp duran mıymıntı tıfıllar misali sürekli geçmişteki liderlere atıfta bulunmamızın başka bir nedeni olduğunu düşünmüyorum.
Gönül isterdi ki, İstanbul’a yapılacak olan 3. Boğaz Köprüsü’nün, Yavuz Sultan Selim Köprüsü olacağının açıklanmasının ardından daha duyarlı olup, bu gibi eserlere verilecek isimler üzerinde daha titizlikle durabilseydik. İnşa edilecek olan mimari ve mühendislik eserlerine verilecek isimlerde, tarih anlayışımızın bu denli sorunlu olmasından, ülkem adına kaygılanıyorum.