Soçi’den Dünyaya Yayılan “Barış” Dalgası
Zeynep Ansukka
Uluslararası Olimpiyat Komitesi Başkanı Thomas Bach, 2014 Soçi Kış Olimpiyatları’nın kapanış konuşmasında, olimpiyatların şahane geçtiğini ve Rusya’ya olimpiyatlar öncesinde yöneltilen eleştirileri tersine çevirecek mahiyette olduğunu ifade etti. Bach, Soçi’den dünyaya barış, hoşgörü ve saygı mesajlarının gönderildiğini belirterek olimpiyatları eleştirenlere bu mesajları görme çağrısında bulundu. Bu mesajlar o kadar kuvvetliydi ki, olimpiyatları “alnının akıyla” bitiren Rusya, mesaisini Ukrayna üzerinde harcamaya karar verdi ve yeni barış mesajlarını tanklara yükleyerek Kırım’a yollamaya karar verdi.
Rusya, 6-23 Şubat tarihleri arasında Soçi’de gerçekleştirilen 22. Kış Olimpiyat Oyunları için 51 milyar dolar harcadı. Putin için Soçi, olimpiyat oyunlarına ev sahipliği yapmaktan öte Rusya’nın imajını düzeltmek için önem taşıyan bir projeydi. Bu yüzden şehir seçimi dahi Putin tarafından bizzat yapıldı ve dünyada daha önce herhangi bir olimpiyata harcanan bütçeden çok daha fazlası kış olimpiyatları için harcanmış oldu.
Ancak bu kadar önem atfedilen olimpiyatlar, Rusya’nın yeni imajıyla değil eleştirilerle ve boykotlarla gündeme geldi. Çerkesler başta olmak üzere, çevreciler ve insan hakları aktivistleri olimpiyatları protesto ederek Uluslararası Olimpiyat Komitesi’ni inisiyatif almaya davet ettiler. Bu eleştiri ve itirazlar, olimpiyatların Soçi’de yapılmasını engelleyemese de, hem uluslararası basında yer buldu hem de uluslararası kamuoyunda itirazlara neden olan sorunlara dikkat çekilmiş oldu.
Soykırım topraklarında olimpiyat yapmak
Kafkasya Forumu tarafından 2006’da başlatılan Olimpik Soykırım kampanyası ve devamında ‘No Sochi 2014’ platformunun muhalefeti olimpiyatlar başlayana kadar devam etti. Yüz elli yıl önce soykırım ve sürgüne uğrayan Çerkesler, Ubıhlar, Abhazlar ve diğer kardeş halkların torunları dünyanın farklı köşelerinde ‘Soykırım toprakları üzerinde olimpiyat yapılamaz’ diyerek çeşitli protestolar ve kampanyalar düzenledi. Putin’in çizmeye çalıştığı parlak resmin arka planında yatan trajedi hakkında farkındalık yaratmak için çabaladılar. Her ne kadar bu çaba uluslararası toplumda hakettiği yankıyı bulmasa da, gerçekleri öğrenmek isteyenler için Soçi’nin tarihi ve bugünü çeşitli platformlarda anlatıldı.
Çerkesler ve kardeş halklar itirazlarını Soçi’nin tarihine vurgu yaparak dile getirseler de, söylemlerinin bugüne değen bir yanı da vardı. Soçi’de ve genel olarak Kuzey Kafkasya’da 19. yüzyılda yerli halklara uygulanan soykırım ve sürgünün son bulmadığını, soykırımın bugün de devam ettiğini belirterek Rusya’nın Kuzey Kafkasya’da kurmuş olduğu şiddet ve baskıya dayalı düzenin son bulması gerektiğini her fırsatta söylediler. Çatışmaların, patlayan bombaların ve ölümlerin günlük hayatın birer parçası haline geldiği Kuzeydoğu Kafkasya’da güvenlik güçlerinin işlediği ihlaller birçok uluslararası insan hakları örgütü tarafından rapor ediliyor ve Rusya’ya bu uygulamaların sona erdirilmesi çağrısında bulunuluyor. Kuzeybatı Kafkasya bu çatışma ve vahşete nispeten daha az sahne olsa da, o coğrafyada da sayısız insan hakları ihlalleri işlenmeye devam ediyor.
Rusya, olimpiyatlardan önce ve olimpiyatlar süresince Soçi’de olağanüstü güvenlik önlemleri alarak bölgede herhangi bir olayın çıkmasına izin vermedi. Olimpiyatlardan iki ay önce Volgograd’daki patlamalar Rusya’ya yönelik eleştirilerin artmasına neden olsa da, bu tarz olaylar tekrarlanmadan olimpiyatlar bitirilmiş oldu. Soçi ve çevresinde olayların olmaması Kuzey Kafkasya’da uzun süredir devam eden çatışmaların sona erdiği anlamına gelmiyor elbette. Olimpiyatların başlamasından itibaren ilk on günde, yani 6-16 Şubat tarihleri arasında, bölgede 19 kişi yaşamını yitirdi. Son yıllarda direnişçilerle güvenlik güçleri arasında devam eden çatışmalarda haftada 10-15 civarında insan yaşamını yitiriyor. Burada ‘direnişçi’ diye nitelenen insanların gerçekte direnişçi olup olmadığı ise elbette tartışılır. Çünkü Rus güvenlik güçleri işledikleri insan hakları ihlallerinin sorumluluğundan kurtulmak için sürekli direnişçilerle savaştıklarını iddia ediyor. Ancak çoğu zaman direnişle hiçbir alakası olmayan siviller keyfi biçimde kaçırılıyor, öldürülüyor ve ‘direnişçiydi zaten’ denilerek dosyaları kapatılıyor. Adam kaçırma, yargısız infaz, işkence ve daha nice insan hakları ihlalleri bugün de işlenmeye devam ediyor.
Olağanlaşan insan hakları ihlalleri
31 Ocak 2014’te yayınlanan verilere göre AİHM’de bekleyen dosyaların yüzde 15,3’ü Rusya aleyhine açılmış. En fazla dava edilen ülke olma başarısını uzun süredir kimseye kaptırmayan Rusya AİHM’nin kendisini mahkûm ettiği tazminat cezalarını ödese de, parasal olmayan mahkeme kararlarını yerine getirmiyor ve bu ihlalleri gerçekleştirenlerin ceza alması için gerekli olan mekanizmaları işletmiyor. Bu ihlalleri işleyen kamu görevlileri çoğu zaman soruşturma ya da kovuşturmaya uğramıyor, uğrasa da bu süreçler etkili olarak işlemiyor. Devlet tarafından sağlanan bu cezasızlık zırhı, kamu görevlilerinin yeni ihlalleri işlemesinin de önünü açıyor. Hukuk dışına çıktıklarında herhangi bir yaptırımla karşılaşmayacaklarını bilen kamu görevlileri, özellikle de güvenlik birimlerinde çalışanlar, bölgedeki insanların en temel haklarını dahi keyfi olarak ihlal ediyor.
Bölgede araştırma ve izleme faaliyeti yapan birçok insan hakları örgütü hem yaptıkları açıklamalar ve çağrılarla hem de yayınladıkları raporlarla bu ihlallere ve bölgede gitgide kötüleşen duruma dikkat çekiyor. Uluslararası Af Örgütü ve İnsan Hakları İzleme Örgütü başta olmak üzere uluslararası birçok örgüt, Rusya’yı bu ihlalleri sona erdirmesi ve bölgedeki sorunlara kalıcı ve barışçıl çözümler bulması için uyarmaya devam ediyor. Bu çağrıların Rusya tarafından dikkate alındığını söylemek ise neredeyse imkânsız. Demir yumrukla bölgeyi zapturapt altına alan Putin, Kuzey Kafkasya’da yürüttüğü şiddet politikalarına dışarıdan yöneltilen eleştirilere kulak tıkarken, içeriden yükselen sesleri de bir daha çıkmamak üzere susturuyor. Muhaliflerin bastırılması için kullanılan hukuk dışı yöntemler, diğer bireyleri ve grupları da haklarını aramaktan ve sisteme ilişkin eleştirilerini ifade etmekten alıkoyuyor. Mevcut resimde, Rusya’nın hem Kuzey Kafkasya’da hem de ülkenin geri kalanında uyguladığı politikaları değiştirmesi ve demokratikleştirmesi için itici güç olabilecek bir aktör de görünmüyor.
Bölgede Kafkasyalılara yönelen ve maalesef olağanlaşan insan hakları ihlalleri dışında, olimpiyatların beraberinde getirdiği yeni sorunlar da dikkat çekiyor. Olimpiyatlara hazırlık süresince, inşaat projelerinde çalışmak üzere istihdam edilen işçilerin hakları ihlal edildi ve bu ihlaller dünya kamuoyunca eleştirildi. Uzun çalışma saatleri, maaşların zamanında ya da hiç ödenmemesi ve göçmen işçilerin pasaportlarına ve diğer evraklarına el konularak çalışmaya mecbur edilmesi şeklinde gerçekleşen ihlaller olimpiyat ruhuyla bağdaşmayacak nitelikteydi. Bu ihlallere karşı çıkan ve haklarını aramak isteyen işçiler hem avukat ve tercümana erişim imkânından yoksun bırakıldı hem de keyfi gözaltılarla ve sınırdışı edilme tehdidiyle karşılaşıp sindirildi.
Olimpik tesislerin inşa edildiği bölgede yaşayan halkın ise mülkiyet hakları ihlale uğradı. Burada yaşayan 2000’den fazla ailenin evlerinden zorla çıkarıldığı ifade edildi. Bu ailelerden bazıları tazminat ya da ikame konut alabilirken, birçok aile sudan bahanelerle evlerine karşılık hiçbir bedel alamadan ortada bırakıldı. Tazminat ya da ikame konutların da el konulan evlerin gerçek bedellerini karşılamadığı yönünde eleştiriler dile getirildi.
Olimpiyatların çevresel faturası
Soçi Olimpiyatları’nın çevreye faturası, en az insanlara çıkarılan fatura kadar yüksek oldu. Kuzey Kafkasya Çevre İzleme Örgütü ve İnsan Hakları İzleme Örgütü yayınladıkları sayısız raporla Soçi’de yapılan çevre kıyımına dikkat çekmeye çalıştı ve UNESCO’nun kültür mirası olarak korumaya aldığı bölgede yaşanan çevre katliamına son verilmesi çağrısında bulundu. Ancak yürütülen inşaat faaliyetleri sonucunda bölgeye has bitki ve hayvan türleri yok olma tehdidiyle karşı karşıya kaldı. Doğal yaşam alanları yok edilen türlerin nesillerinin tükenmesi ve bölgedeki biyo-çeşitliliğin azalması sadece bölge halkının değil tüm insanlığın kaybı oldu.
Eşsiz bir tabiata sahip olan Soçi ve çevresinde yürütülen 230’dan fazla inşaat projesi sonunda, doğal güzellikler yerini yarım yamalak yapılmış inşaatlara bıraktı. Çevreyi korumak için belirlenmiş olan olimpik standartlar gözetilmeden yapılan inşaatlar ve altyapı çalışmaları sonucunda çeşitli çevre sorunları gözlemlendi. Ormanların fütursuzca yok edilmesiyle ortaya çıkan erozyon ve heyelan olayları sonucunda civardaki evlerde çatlaklar oluştu, bazı evler ise yana yattı ya da yere gömüldü. Yerel halkın canlarını ve mallarını tehlikeye atan bu faaliyetler tüm itirazlara rağmen devam ettirildi. Zehirli atıkların nehirlere boşaltılması sonucu hem birer doğal güzellik olan nehirler mahvedildi hem de insanların su kaynakları yok edildi. İçme suyuna dahi ulaşamayan yerel halk, haftada bir kez tankerlerden dağıtılan yetersiz ve kalitesiz suya muhtaç bırakıldı. İnşaatlar yürütülürken gerekli önlemler alınmadığı için oluşan yoğun toz nedeniyle bölgede yaşayan insanların sağlığı tehlikeye atıldı. Bunun yanında tarım ve hayvancılık yapanlar da bu toz yüzünden mağdur oldu.
Bu sorunlara ilişkin itirazlar ne Uluslararası Olimpiyat Komitesi ne de Rusya tarafından dikkate alındı. Komite, Rusya’ya bu çevre katliamları dolayısıyla herhangi bir yaptırım uygulamadı. Bölge halkının en temel haklarını bile umursamayan Rusya için ise çevresel endişeler sadece teferruattı. Rusya bu konuda o kadar umursamazdı ki, Soçi ve çevresinde doğayı katlederken 2013 yılını ‘Çevre Yılı’ ilan edip etkinliklerle kutlamaktan geri durmadı.
Putin’in tutarlı olmak gibi bir kaygısı yok. Barışın ve kardeşliğin simgesi olan olimpiyatları hazırlarken en feci insan hakları ihlallerini işlemekten geri durmayan Rusya, ‘Çevre Yılı’nı kutlarken de hayvanları, bitki örtüsünü yok edebildi. Olimpiyatlarla dünyaya yaydığı iddia edilen barış mesajlarının üzerinden bir ay geçmeden Kırım’a tanklarını yollayabildi.