Rus Oryantalizmi ve Kafkasya Etnoğrafyası: Ötekini anlamak mı, hükmetmek mi?
İrma Kreiten
Kuzey Kafkasya silah zoruyla ve kan dökerek Rus İmparatorluğu’na dahil edildi. Savaşı hazırlayan, ona eşlik eden ve yeni işgal edilen toprakları daha da simgesel bir şekilde benimseyip Rus İmparatorluğu’na dahil eden araç ise, sömürgeciliğin hizmetine koşulmuş olan bilim idi. Sömürgeciliğin acı gerçeklerini tarihi araştırmalarla ispat etmek, olanları tarihleri, yerleri ve failleriyle ortaya dökmek o nedenle yetersiz kalıyor. Bilim kendisiyle yüzleşmeli, kendi tarihini de araştırmalı, sömürgecilikte ve emperyalizmde oynadığı rolleri sorgulamalı, açığa çıkarmalıdır. Şarkiyatçılığın eleştirisi de budur: sömürgecilik yararına çalışan bir bilimdi, tüm iddialarının aksine, tarafsız, masum ve amaçsız değildi.
Etnoğrafya, sömürgeciliğin en klasik bilim dallarındandır. Zaten kendisi de sömürgecilik ortamında ortaya çıkmıştı, 18. yüzyılın ilk yarısında vukubulan Kamçatka seferinde. 1733’ten 1743’e kadar süren bu keşif seferi Çar Büyük Petro tarafından emredilmişti, zira Çar ülkesinin doğusunda bulunan toprakları merak etmekte ve özellikle Çin ve Hindistan ile ticaretini geliştirmeyi düşünmekteydi. Sefere davet edilen Alman bilim insanları arasında tarihçi ve coğrafyacı Gerhard Friedrich Müller de yer almıştı. Müller, sefer notlarında Sibirya halklarını incelemiş, ilk defa halkların tarifini tarihten ve coğrafyadan ayırarak onu bir bilim dalı olarak düşünmüştü. Sonradan kulağa daha “akademik” gelen ‘etnoğrafya’ adıyla anılan bu yeni disiplin Almanya’da Göttingen Üniversitesi’nde işlenmeye başladı. Göttingen Üniversitesi de ”devlet bilimleri” üzerine yoğunlaşan bir yer olduğundan etnoğrafya en başından pratik bir nitelik taşıyan bir bilim dalı olarak geliştirildi. Demek ki etnoğrafya ilk başta devlete kendi topraklarını ve üzerinde bulunan nüfusunu daha iyi tanımak, anlamak ve onları devletin ihtiyaçlarına göre geliştirmek ve şekillendirmekle ilgili bir bilim alanı olarak tasarlanmıştır.
Birincil faaliyet alanı
Bir kavram olarak Rusya’nın doğusunda ortaya çıkan ”halkların tarifi” etnoğrafya, yöntem olarak 18. yüzyılın sonuna doğru Rusya’ya geri döndü. Rus devleti modernleşme politikalarını o dönemde yeni bir düzeye çıkartarak Batı tarzında bir sömürge imparatorluğu kurmaya kalktı. Bunun için de Kafkasya’yı birincil faaliyet alanı olarak seçti. Bununla birlikte Rus Kafkasyası birçok anlamda batılı ülkelerin sömürgelerinden farklı olacaktı. Batı Avrupa ile sömürgeler arasında okyanuslar vardı, Rusya ve Kuzey Kafkasya toprakları ise coğrafi bir devamlılık oluşturuyordu. Ruslar ve Kuzey Kafkasyalılar arasında daha önceden temaslar olmuştu, hatta Kafkasya’nın kuzeyinde bulunan bozkırlarda yüzyıllar boyunca komşu olarak yaşamışlardı. Üstelik Rusların kendi Avrupai niteliği de tartışmaya açıktı, modernleşme politikalarına rağmen Batılı gözlemcilerin nazarında Rusya hiçbir zaman kendilerine eşit olmadı.
O şekliyle sömürgeci rejimlerin iktidar kaynağını oluşturan, tebalarına boyun eğdiren ve istismarlarını meşrulaştıran sömürgeci-sömürgeleştirilen ayrımı Kuzey Kafkasya’da Avrupa’nın sömürgeleri kadar kesin değildi. Bu ayrımı kesinleştirmek, diğer bir ifadeyle eski komşularını daha “şarklı” ve“yabancı”, Rus sömürgecileri ise aynı süreçte daha “Avrupai” göstermek, Rus Kafkasya etnoğrafyasına düşen görevlerden biriydi. Burada sömürgecilik etnoğrafyasının bütün ikililiği net bir şeklinde ortaya çıkıyor: etnoğraf bir yandan “öteki” tebaa olabileceği için onu kolonyal merkeze anlatmak, onu yakınlaştırmak, davranışlarına ve yaşama tarzlarına anlam vermek; diğer yandan onu “yabancı”, “farklı”, “öteki” olarak kendi Rus halkından farklılaştırmak ve uzaklaştırmak zorundadır. Rus etnoğrafyası Kafkasyalılara baktığında aynı zamanda hem büyüteç, hem de teleskop kullanmış gibi oldu.
Rus oryantalizminin karışıklığı kendini Kafkasyalılar için kullanılan terimlerde açığa vurur: Batılı modelinin aksine Kuzey Kafkasyalılar “vahşi” değil, sadece “yarı vahşi” olarak nitelendirilmiştir, sanki onların gerçekten yabancı olup olmadıklarına dair küçük bir şüphe kalmış gibi. Ruslar ve Kafkasyalılar arasındaki farklılıkları anlatmak, ifade edebilmek için ”dağlı” kavramı yaratıldı: Ruslar için Kafkasya’nın en göze çarpan özelliği zaten dağları olduğundan, o zamanlarda Avrupa’da revaç gören çevresel belirleyiciliği ödünç alarak Kafkasyalıların “ulusal” karakterinin Kafkas dağlarının vahşi, sert ve dirençli doğası tarafından belirlendiğini iddia ettiler.
Rus hakimiyeti
Kuzey Kafkasya halklarını ilk defa etnoğrafik açıdan tarif eden Rus, Pavel Sergeyeviç Potyomkin (1743-1796), Çariçe Büyük Katerina’nın Kafkasya ile ilgili sömürgeci planlarını yürüten sevgilisi Grigoriy Aleksandroviç Potyomkin’in akrabasıydı. Pavel Sergeyeviç, meşhur akrabasının desteğiyle mesleğinde ilerleyip 1782’de Kuzey Kafkasya Rus ordusunun komutanı oldu. Gürcü kralı II İrakli ile görüşüp 1783’te yapılan Georgiyevsk Antlaşması’nı hazırladı ve bu şekilde Gürcistan’ın 1801’de Rusya tarafından ilhak edilmesinin yolunu açtı.
Potyomkin’in ”Kabardey halklarının kısa tarifi” başlıklı, 1884’te yazdığı çalışması oldukça geniş bir yelpaze çizmekte, Kabardey prenslerinin soyağacından adet ve geleneklere, dinden besine, doğumdan cenazeye farklı etnoğrafik konuları ele almaktadır. Ancak bu eserin pratik amacı da bellidir: Potyomkin, Kabardeylerin siyasal ve sosyal yapısını anlamayı, bu tarz bilgileri kullanarak yetkilileri ile temasa geçmeyi, siyasal ittifak kurmayı, sonra da adım adım Rus hakimiyetine dahil etmeyi hedefliyordu.
Batı Kafkasya, Rus sömürgeciliğinin ilgisini daha geç çektiği için, oradaki Çerkesler bilgi ve iktidar arasındaki bağlantıyı artık iyi anlamışlardı. Rus İmparatorluğu 1829’dan sonra Batı Kafkasya’yı askerî kontrolü altına almaya kalkınca, Çerkesler ülkelerini ve haklarını korumak için Rusların bilgi toplamasını engellemeyi akıl etmişler, bu nedenle yabancıların kendi topraklarından geçmesine asla izin vermez olmuşlardı. Bu nedenle Georgiy V. Novitskiy (1800-1877) ve Fyodor F. Tornau (1810-1890) gibi Rus etnoğraflar gizlice, casus gibi Çerkes dağlarına sızdı. Kurulacak askerî hat için Graf Paskeviç’e lazım olan verileri toparlayabilmek için, Novitskiy 1830’da Şapsığlar arasında çok saygın bir aile ile bağlantıya geçmeyi başardı. Kendini bağımsız, sadece Çerkes kültürü meraklısı imiş gibi göstererek Besleney ve Ubıh Abbatov kardeşlerin güvenini ve dostluğunu kazandı. Hile yaparak Besleney’den kendisine Çerkes dağlarını göstermesini istedi. Besleney ise kandırıldığını anlamakla birlikte Çerkes adabı gereğince Rus ”dostun” isteğini geri çeviremedi. Novitskiy, Çerkes kılığına girerek keşif seyahatını başarıyla tamamladı ve istenilen bilgileri sundu. Abbatov kardeşler içinse, bu maceranın sonu çok acı olmuştur: kendi insanları tarafından hain sayılıp tehdit edildiler ve ailelerini yanlarına alıp Rus tarafına sığınmak zorunda kaldılar. Sözde ”anlayış” gösteren, belli bir noktaya kadar yerli kültüre saygı gösterebilen, ona alışabilen etnoğraf, burada araştırma konusundan pervasızca istifade etmişti.
”Anlamak”, dize getirmek ve hükmetmek
Öte yandan Karl Fyodoroviç Stal (1817-?) gibi daha samimi ve sorumlu etnoğraflar da vardı. Baron Stal, 1840’larda Çerkeslerin adetlerini araştırmakla görevlendirilmişti. Kendi çalışmalarını yetersiz bulup 1852’de hem Osmanlı hem Fransız eğitimi görmüş Abzeh kökenli Omar Berseyev’den yardım istedi ve onunla beraber notlarını tekrar elden geçirdi. Oradan çıkan ”Çerkes halkının etnoğrafik taslağı” adlı çalışmasının bir Rus-Çerkes işbirliğinin sonucu olduğu hissediliyor. Metin daha az Rus-merkezli, daha az basmakalıp, tarihsel gelişmelere daha açık, Çerkesler’i geçmişte “donmuş” bir fosil olarak göstermiyor. Örneğin, başat sömürgeci söylemin aksine Müridizm’i olumsuz bir etmen olarak algılamıyor, tam tersine İslam’ın zamanla Kafkas halklarını daha sivil ve sakin bir hayata alıştıracağına inanıyor. Ancak tabii ki yazı burada bile sömürgecilik çerçevesinden çıkamıyordu – asıl amaç yine de Kuzey Kafkasya’yı Rus imparatorluğuna dahil etmekti, fakat Stal’ın bunun için daha barışçıl yollar aradığı da bellidir. Stal etnoğrafik çalışmalarıyla Rus-Kafkas anlaşmazlıklarını azaltmayı, onları birbirleriyle tanıştırıp daha iyi geçinmelerini sağlamayı istiyor.
Metin Rus ilgililer tarafından okunmuştu, fakat 1850’lerin sonuna doğru bambaşka bir görüş ideolojik ve siyasal üstünlük kazanmış olduğundan Stal’ın görüşlerinin kabul edilmesi bu aşamada mümkün değildi. Amaç artık Çerkesler’i sömürgecilik düzenine yerleştirmek değil, onları dışlamak, bölgeyi “boş” olarak elde etmek ve Rus Kazaklarına vermek idi. Batı Kafkasya’ya uygulanacak ”temizlik” politikasını meşrulaştırmak için Rus generaller muhtıralarında yine de ”etnoğrafik” bir sav kullanmıştı. “Uzun tecrübeler” onlara Çerkeslerin asla değişmeyecekleri, asla sivil bir düzene uymayacaklarını gösterdiğini iddia ettiler. Buradaki şarkiyatçı, sözde etnoğrafik tarif, öteki’ni yakınlaştırmak için değil, onu tamamen yabancılaştırmak, insanî niteliklerinden arındırmak için kullanılmıştı. Stal’ın çok daha ılımlı olan el yazmasının bu kadar azgın bir ortamda, 1900’e kadar yayınlanmadan kalması şaşırtıcı değildir.
Rus İmparatorluğu’nun siyasal ihtiyaçlarından doğan Kafkasya etnoğrafyası bütün 19. yüzyıl boyunca devletin sömürgeci amaçlarına hizmet etmeye devam etmiştir. Genelde askerler ve devlet memurları tarafından hazırlanan etnoğrafya çalışmaları önyargısız ve çıkarsız değildi, Rusların etnoğrafya anlayışı genellikle bir kültürlerarası duyarlılığına denk gelmemiştir. Kuzey Kafkaslıları ”anlamak”, onları dize getirmek ve hükmetmek anlamına geliyordu. Yine de etnoğrafyanın ikili ve değişken karakteri tamamen yok olmamıştır. Karl Stal’ın örneği bize şunu gösteriyor: bilim insanlarının sömürgecilik ortamlarında bile belirli bir hareket serbestliği kalmıştır, onların “öteki”ye farklı yaklaşımları – var olan sınırlar içerisinde – kendi ahlak ve profesyonelliklerine de bağlı olmuştur.