Operasyonlar ve Barış Süreci
AKP, ilk seçimlere temiz yönetim sloganı ile katıldı. Önceki hükümetler dönemindeki banka hortumlamaları ve soygunlar sonrasında AKP “şeffaf yönetim” sloganı ile itibar topladı. Şimdi dört bakanı birden büyük bir yolsuzluk, rüşvet operasyonuna bulaşmış durumda.
Operasyon başlayalı günler geçti, bakanlar hâlâ görev başında, istifa eden veya ettirilen yok.
Yolsuzluk operasyonlarının bir yanı imara dönük. Büyük inşaat şirketlerine Çevre ve Şehircilik Bakanlığı‘nın nasıl ucuz arsa kapattığı, arsaların imar planlarını nasıl değiştirdiği üzerine. Gene dudak uçuklatacak paralar söz konusu.
Operasyonların Cemaat tarafından yapıldığı iddia ediliyor. Bunda mutlaka bir doğruluk payı var, ama basitçe ‘Cemaat operasyonu’ demek açık ki yanlış olur. Devletin bazı kurumlarının da harekete geçmiş olduğu anlaşılıyor.
İşin içinde İran’dan çok büyük miktarlarda para aklanması söz konusu olunca, belli ki ABD de işin içine girmiş olmalı.
Bu operasyon, açık ki AKP’yi yıpratıyor. Çatışma, egemen sınıfın kendi içinde bir çatışma, ama kenara çekilip “Yesinler birbirlerini” diyemeyiz. Burada hükümetin geri adım atması, rüşvet alanları, yolsuzluk yapanları temizlemesi, en azından dört bakanı bakanlıktan atması gerekir.
Hükümetin böyle bir niyeti yok gibi görünüyor. Emniyet Müdürleri’nin işten alınıp sürgün edilmesinin yanı sıra, savcı Zekeriya Öz‘ün yanına iki savcı daha atandı. Kuşkulu atamalar bunlar.
Bu çatışmada şu ya da bu tarafta olmayacağız kuşkusuz, ama tarafsız da olamayız. Bu gelişmede tarafımız, yolsuzlukların daha da geniş kapsamlı açıklanmasıdır, operasyonun devamıdır. Yolsuzluğa bulaşan bakanların istifası, herkesin kısa zamanda cezalandırılmasıdır. Bunun sonucundaki politik hesaplaşma bizi ilgilendirmez.
Barış Süreci
Türkiye bu arada bir başka çok önemli süreç yaşıyor. Ülkenin kaderi gerçekte bu sürece bağlı. Kürt sorununun çözüm süreci giderek tıkanıyor. Son olarak, darbe planlamaktan 34 yıl ceza yemiş olan Mustafa Balbay‘ın serbest bırakılması, buna karşılık henüz ceza yememiş ama yıllardır gözaltında olan BDP’li milletvekillerinin serbest bırakılmaması, bu ülkede iki düzeyde işleyen bir hukuk düzeni olduğunu gösterdi. Kürdistan‘da Kürtler için bir hukuk var, Batı’da Türkler için bir başka hukuk düzeni var.
Bugün çözüm süreci hâlâ yıkılmadıysa, bunun tek nedeni Kürt hareketi‘nin, Abdullah Öcalan’ın Newroz gösterisinde Diyarbakır’da okunan mesajındaki çizgiye bağlı kalmayı sürdürmesidir. Çözüm süreci tam anlamıyla tıkanırsa, sadece AK Parti değil, tüm Türkiye yeniden çok büyük bir sarsıntının içine girer. Silahların susmasından önceki durumu hatırlamakta yarar var.
Şimdi görev, çözüm sürecinin ilerlemesi için ileri atılmaktır. Yolsuzlukların, rüşvetin üzerine gidilsin ama aynı zamanda çözüm sürecindeki tıkanma aşılsın. Kürt hareketinin talepleri karşılanmalıdır. Tutuklu rehineler serbest bırakılmalı, Öcalan’ın koşulları değiştirilmeli, anadilde eğitim gerçekleşmeli, demokratik özerklik doğrultusunda adımlar atılmalıdır. İçinde bulunduğumuz dönem iyi değerlendirilmelidir; yarın her şey farklı olabilir.
Seçimler
Bütün gelişmeler gelip sonunda seçimlere dayanmaktadır. Yaklaşan seçimlerde ne olacak? Başbakan “örgütlenin, seçimlerde karşımıza çıkın” diyor. CHP ile MHP arasında gizli ve zımni bir ittifak oluşuyor. Ulusalcı sosyalistler, CHP’nin arkasına dizilmeye başladı. Kimileri AKP’nin gidici olduğunu, oy kaybedeceğini, İstanbul, Ankara ve birçok kenti kaybedeceğini söylüyor. Bu bir olasılık belki, ama zayıf bir olasılık. AKP oy kaybetse de yıkıma uğramayacaktır. Büyük ölçüde oy kaybı için yeterince neden olmasına rağmen, durum bu. Çünkü karşısında AKP seçmenini kazanacak bir alternatif yok.
AKP iktidarının sürekli oy artırmasının nedeni, alternatifsiz olması ve karşısındaki güçlerin hatalarıdır. AKP’yi geriletecek olan siyasî çizgi, tüm karşıtları bir araya getiren ilkesiz ittifaklar değil, AKP tabanını kazanmayı amaçlayan bir hattır.
AKP tabanında huzursuzluk var. Referandumda “yetmez ama evet” diyenleri takip edenler bugün daha güçlü bir biçimde “yetmez” ya da “yeter artık” diyor, ama sorun gene bir alternatifin olmamasıdır.
HDP bu dönemde bir alternatif olarak öne çıkabilir. Biz bugün en önemli görev olarak HDP‘nin bağımsız bir çizgi ile emekçilere hitap eden bir politika sürdürmesi için çalışmak gerekir. İstanbul, bu seçimlerin en önemli meydan savaşlarından birisidir. Bir tarafta AKP’nin neoliberal politikalarını savunan adaylar var, diğer tarafta onlardan hiçbir farkı olmayan CHP adayları. Kadir Topbaş ile Sarıgül arasında hiçbir fark yoktur. Keza Ankara’da Melih Gökçek ile Mansur Yavaş arasında olmadığı gibi. HDP adayları farkı göstermelidir, emeğin sesi olmayı, özgürlüklerin ve demokrasinin sesi olmayı, aşağının sesi olmayı başarabilmelidir.