Özdeş Özbay
Abbasağa Parkı, Gezi direnişi parklara çekildikten sonra gerçekleştirilen en kalabalık ve popüler forum toplantılarına ev sahipliği yaptı. Beşiktaş’taki bu büyük parkın fiziksel koşulları bu durumun önemli nedenlerinden biriydi. Yüzlerce kişinin oturabileceği bir açık hava sahnesinin yanı sıra, parka gelenlerin oturup sohbet edebilmesi için tasarlanmış çok sayıda sohbet alanı ve banklar vardı. Sahne tarafında ana forum yapılırken, bu sohbet alanlarında yirmiye yakın çalışma grubu toplanabiliyordu.
Abbasağa’nın popüler olmasının bir nedeni de elbette Çarşı grubu. Çarşı, parka gelenlere ev sahipliği yaptı, forumun moderatörlüğü ve teknik ihtiyaçlar Çarşı’nın desteğiyle sağlandı. Tabii CHP’li Beşiktaş Belediyesi’nin de foruma sıcak bakması ihtiyaç duyulan teknik desteğe ulaşımı kolaylaştırıyordu. Gezi direnişine “Sık bakalım” ve “Bu daha başlangıç” sloganlarını armağan eden Çarşı grubu tribünlerde yaptıkları bazı el hareketlerini forumlara beğenme ve beğenmeme anlamına gelen hareketler olarak kazandırdı. Bu sayede kalabalık bir forum sırasında konuşmacıların sözleri alkış veya sataşmayla kesilmediği gibi, park yakınında oturanların sesten etkilenmeleri de engelleniyordu.
Forumda konuşanların profili ilginçti. Gezi’de ortaya çıkan “doksanlar kuşağı” forumun ilk birkaç hafta içerisindeki binlerce kişilik dev toplantıların ardından forumu büyük ölçüde terk etti mesela. Muhtemelen her gün saatlerce süren tartışmalar gençlerin ilgilerini kaybetmesine neden oldu. Forumlara AKP sempatizanları haricinde her kesimden insan katılıyordu. Söz alanların bir kısmı siyasî propaganda yaparken, bir kısmı Beşiktaş’ın yerel sorunlarını anlatmayı tercih ediyordu. Birçok sol ve ulusalcı örgüt bilinçli ve örgütlü bir şekilde tartışmalara yön vermeye çalıştı, ama forum hiçbir zaman bir grubun kontrolüne girmedi ve sanırım bu nedenle eski kalabalığından çok uzakta olsa da hâlâ en kalabalık forum olmaya devam ediyor.
Birgün elimde Sosyalist İşçi gazetesi ile dolaşıp satmaya çalışıyordum. Yanıma yaklaşan bir genç bana “Yetmez ama evet” dedi. Ben de “Okumak ister misin?” diye yanıt verdim. Devam etti “Yetmez ama evet demediniz mi? Siz öldürdünüz Ethem’i.” Ben de aynı üslupla karşılık verdim, “Öyleyse siz de Hrant’ın katilisiniz.” Bir süre atışmaya devam ettik, sonra araya girdiler. Amaç sadece bana laf söylemek değil, etraftaki insanları bana karşı doldurmak ve beni forumdan uzaklaştırmaktı, ama sonuç öyle olmadı. Kendisi araya girenlerden sonra parkı terk ederken ben gazete satmaya devam ettim.
Forumda yaptığım ilk konuşma Kürt sorununun çözümüne dairdi. Zaten hemen her gün mutlaka birkaç kişi sürecin lehinde veya aleyhinde konuşmalar yapıyordu. Bir önceki gün Maçka forumunda Kürt sorunu konu olarak belirlenmiş ve Barış için Akademisyenler’den Nazan Üstündağ bir konuşma yapmış, forumun sonunda çözüm sürecine destek kararı almıştı Maçka. Aynı kararı Abbasağa’da aldırmak müthiş bir şey olurdu diye düşünüp söz almıştım. Şu cümle ile başladığımı iyi hatırlıyorum: “Sanırım bu topraklarda söylenen en önemli söz Rakel Dink’in Hrant’ın cenazesinde söylediği ‘bir bebekten bir katil yaratan karanlığı sorgulamak gerekir’ sözüydü.” Sonra anlattım, bu karanlığı sadece devlet veya hükümet değil hepimiz yarattık, 40 bin insan öldü sokaklar çıkmadık, suskunluğumuzla besledik karanlığı. Ama artık sokaktayız ve öyle üç beş ağaç için çıkmadık sokağa, özgürlük için sokaklardayız ve Kürt halkına seslenmeliyiz, eğer hükümet masadan kalkar ve savaş yeniden başlarsa Gezi’de sokağa çıktığımız gibi Kürt halkı için de sokaklara çıkarız.” Yüzlerce kişi el işaretleri ile desteklerini gösteriyordu. İtiraz yok gibiydi. Sonra devam ettim “Bizim desteğimiz AKP’ye değil Kürt özgürlük hareketine, onun önderliğinedir. Burada bir karar alalım, müzakerelere destek verdiğimizi ve savaş yeniden başlarsa savaşa karşı sokakları dolduracağımızı ilan edelim.” Sonra oylamaya geçtik.
Büyükçe bir çoğunluk destek vermiş ve karar alınmıştı ki, ön sıralardaki CHP’lilerin ve arka sıralardan ulusalcıların sesleri yükseldi. Meğer foruma bir CHP milletvekili ve arkadaşları gelmiş. Birinin sesi ortalığı germeye yetti: “Teröre ve bölünmeye destek mi vereceğiz?” Arkalardan da bir ses geldi, “Ne demeye çalışıyorsun daha net söyle?” Tam cevap verecekken moderasyon mikrofonu alıp tartışmayı sonlandırmak için birkaç cümle kurdu: “Biz AKP’ye karşı sokaktayız, AKP’nin barışına inanmıyoruz, gerçek bir barış istiyoruz.” Böylece hem orta yol bulundu hem provokasyon başarı ile sonuçlandı. Benim cevap vermem engellendi, oylama gargaraya geldi ve konu kapatıldı.
Her şeye rağmen kitlenin genel eğilimini görme fırsatım oldu, bu bana yetti. Birkaç gün sonra Lice’de askerlerin sivillere ateş açması sonucu Medeni Yıldırım hayatını kaybetmişti. Forumlar derhal Taksim’e bir çağrı yaptı ve binlerce kişi haykırdı “Her yer Lice, her yer direniş.” Bana sataşan CHP’liler ve ulusalcılar orada mıydı dersiniz? Elbette hayır.