Jane Hardy
Yanılsamaların Şenlik Ateşi
Alex Callinicos
Habitus Kitap, 2012
Ağustos 2008’de Rusya komşusu Gürcistan ile savaşa girdi. Bir ay sonra Lehman Brothers bankası iflas ederek kapitalizmi krize sürükledi. Alex Callinicos’un yeni kitabını ele alan Jane Hardy bu birbiriyle ilişkisiz görünen olayların nasıl olup da küresel ekonomide köklü değişimleri işaret ettiğini araştırıyor.
Yakın dönemde yaşanan ve farklı çaptaki iki olay küresel ekonomide derin değişimleri işaret etti. İlki Ağustos 2008’de Rusya ve Gürcistan arasında yaşanan kısa süreli savaştı. Bunu ikinci olay izledi: Aynı yılın Eylül ayında Lehman Brothers bankasının iflası 1930’lardaki Büyük Bunalım’dan bu yana yaşanan en büyük malî çöküşün başlangıcı oldu.
Akademisyenler ve köşe yazarları bunları birbiriyle alakasız olaylar olarak gördü; oysa Alex Callinicos’un yeni kitabı Yanılsamaların Şenlik Ateşi’nin temel kabullerinden biri, ekonomik alanın politik alandan bağımsız işlemediğidir. Callinicos’a göre kapitalist emperyalizm, ekonomik ve jeopolitik rekabetin arakesiti olarak anlaşılmalıdır.
Egemen sınıfın farklı kesimleri ile reformistlerin ekonomik kriz hakkındaki çözümlemeleri ve önerileri, kriz hakkındaki farklı perspektifler tartışılarak ele alınmış. Bunlar neoliberalizmin temelini oluşturan klasik liberal bakış açısından, John Maynard Keynes ve Hyman Minsky’nin katkılarına kadar uzanıyor. Ardından Marksist bir çözümleme yapılarak kitabın geri kalanında bu çözümleme geliştiriliyor.
Daha radikal yazarlar finans sektörünün iktidarı ele geçirdiğini yazarken reformistler krizin sebebinin iyi çalışmayan finansal sistem olduğunu öne sürdü. Callinicos’a göre ise, krizin finans sistemi tarafından tetiklenmesi krizin orada başladığı anlamına gelmiyor. Callinicos, krizin kapitalizmin daha derin çelişkilerini ortaya çıkardığını, bu nedenle finansal olgularla üretimin dinamikleri arasındaki ilişkiye daha bütüncül bir tarzda bakmak gerektiğini öne sürüyor.
Bunun için üç ayrı boyutu anlamak gerekli. Birincisi, uzun vadeli bir aşırı-birikim ve kârlılık krizi mevcut. 1949 ile 1973 arasındaki uzun genişleme dönemi, ABD ve SSCB’nin yüksek silahlanma harcamaları sayesinde kapitalizmin istikrarını koruduğu istisnaî bir dönemdi. Ancak 1960’ların sonundan bu yana kâr oranları düşmekte. 1973’ten bu yana olan dönemi bir kriz dönemi olarak görmek, bu dönemin sürekli durgunlukla geçtiği anlamına gelmez; arada önemli genişleme dönemleri de yaşandı.
Finans çöktü
İkincisi, tanık olduğumuz gelişmeler altta yatan birikim fazlası ve kârlılık krizini aşmak için ortaya çıkan kronik finansal ve ekonomik istikrarsızlık örüntüleridir. Bu örüntüler işçileri daha düşük ücret, daha uzun ve kötü çalışma koşullarını kabul ettirmeye çalışarak sömürü oranını yükseltmeyi içerir. Ayrıca büyük sermayenin daha zayıf ve kârsız olanları yuttuğu yeniden yapılandırma ve birleşmeler de yaşanır. 1945 ve 1971 arasında sadece 38 mali kriz yaşanmışken, 1973 ile 1997 arasında 139 malî kriz yaşandı.
Üçüncü olarak, ekonomik genişlemeyi sürdürebilmek için kredi balonlarına giderek daha fazla yaslanıldı. En genel olarak ifade edilirse; dibe vuran faiz oranları ve bol kredi, ailelerin ve şirketlerin mülk ve finansal varlıklarını arttırdı ve onlar da değeri şişmiş bu varlıklarına dayanarak daha fazla borçlandı ve harcama yaptı. İngiltere’de 2007 yılında borçlar harcanabilir gelirin yüzde 171’ine ulaşmıştı.
Kitap mevcut krizin iki önemli özelliğine daha dikkat çekiyor. Yeni özelliklerden biri, Çin ve ABD arasındaki ilişki. Çin işçilerinin düşük tüketimi ve Çin sermayesinin yüksek kârları, ABD tüketicileri ve şirketlerine kredi sağlamak için çevrime sokulmakta. Bu da hiçbir ülkenin durgunluktan muaf kalamaması anlamına geldi. Ekonomik durgunluk hızlı bir şekilde belli başlı imalat ve ticaret ülkeleri olan Japonya, Almanya ve Çin’i etkisine aldı. Bugün yaşanan krizle 1930’ların krizi arasındaki bir diğer önemli fark da, büyük ölçüde arttırılan devlet harcamalarıyla iflasların sınırlı tutulması.
Ancak Callinicos bunun geçici bir tedavi olduğunu ve sistemin temel çelişkilerini ortadan kaldırmadığını söylüyor. Kapitalizm bir ikilemle malûl: Büyük devletler geri çekilir ve sermayenin en az kârlı kesimlerini piyasanın ıskartaya çıkarmasına izin verirse, ekonomik çöküş ve durgunluk uzayacak. Ama sermayenin bazı kesimlerini yok edecek geniş kapsamlı bir yeniden yapılandırmayı engellerlerse, bu sefer de birikim fazlası ve kârlılığın uzun vadeli krizi devam edecek.
Her devlet kendi başına
Kitap geçen yirmi yılda popülerleşen ulus-devletin marjinalleşip söndüğü efsanesinin de kriz ve krize müdahale ile beraber ortadan kalktığına işaret ediyor. Hükümetler kamulaştırma, kurtarma operasyonu, malî teşvik, ödeme kolaylığı ve sübvansiyonlarla bankalarını ve yerel sanayileri kurtarmak için yarıştı. Farklılaşan ulusal çıkarlar AB’nin krize tepkilerinde görüldü. Hükümetler koordineli bir yaklaşım sergileyemedi, her devlet herkes kendi başının çaresine baktı. Gücün AB’de değil, AB içindeki tek tek ülkelerin elinde olduğu ortaya çıktı. Bütün belli başlı ülkelerin başvurduğu yerli malların tüketiminin desteklenmesi, teşvik sağlanması ve Çin örneğinde kur ayarlaması gibi önlemlerle korumacı eğilimler ortaya çıktı.
Yanılsamaların Şenlik Ateşi, ABD’nin küresel ekonomideki pozisyonunu ekonomik ve siyasî hegemonya kurabilmesi açısından ele alıyor. Rusya ve Rusya tarafından desteklenen ayrılıkçı Güney Osetya ve Abhazya’yı tekrar ele geçirmek isteyen Gürcistan arasındaki savaş çıkış noktası olarak alınıyor. Gürcü devlet başkanı Mikheil Saakashvili, rejimini ‘Avro-Atlantikçiliğin ileri karakolu’ olarak takdim etti. Vladimir Putin, Gürcistan’a ezici bir askerî yenilgi yaşatarak Rusya’nın, Washington’ın Nato’yu doğuya yayma çabalarına direnmekteki kararlılığını göstermek için savaşa girdi. Savaşın Washington’ın erişim alanının sınırlarını gösterdiği düşünülüyor.
Rusya’nın Gürcistan’la savaşta üç belirgin avantajı vardı. Birincisi, yerel askerî üstünlüğe sahipti. Putin döneminde ekonomi, 2000’lerin ortalarının enerji sektöründeki genişlemesinden faydalanmıştı. Putin petrol ve gaz sanayi üzerindeki denetimi tesis etti, Rus devletine çeki düzen verdi ve askerî kapasitesini yeniden oluşturdu. İkincisi, ABD’nin askerî gücü Afganistan ve Irak’a bağlanmış olduğundan Washington’ın seçenekleri sınırlıydı. Irak ve Afganistan ABD’nin askerî gücünü emerek diğer bölgelerde zayıflığını ortaya çıkaran birer kara delik gibiydi. Üçüncü olarak, AB’nin Rus enerjisine bağımlılığı Rusya’ya Washington’ın Avrupalı müttefiklerini bölebilme gücü kazandırdı.
Callinicos’a göre devlet kapitalizminin dişini gösterdiği yer burasıydı. Ancak bu yeni bir Soğuk Savaş başlangıcı değil – Washington ve Moskova’nın ekonomik ve askerî gücü arasındaki fark Soğuk Savaş döneminde olduğundan çok daha fazla. ABD tek gerçek küresel güç, ama imparatorluğun gücü her yere yetişmiyor.
Politika ve ekonomi iç içe geçmiş durumda. Ekonomik kriz ABD’yi askerî ve maddî açıdan zorladı, politik enerji ve ekonomik kaynakları kuruttu. Bankaları kurtarmak ve yeni bir bunalımı savmak için büyük miktarda borçlanıldı ve bu da ABD’nin finansal maliyetlerini yükselterek askerî hegemonyayı korumasını güçleştirdi.
Sınırlara hapsolan imparatorluk
Soğuk Savaş’ın sonu ABD süper emperyalizminin yükselişini getirmek yerine daha yoğun jeopolitik rekabet ve daha büyük küresel istikrarsızlık döneminin başlangıcı oldu. Ekonomik açıdan ABD küresel ekonominin çekirdeği olmaya devam etse de sorunlar mevcut.
Çin ekonomisi İngiltere ve Almanya’yı geride bıraktı. Çin dünyanın ikinci büyük ekonomisi konumunu Japonya’dan devralabilir. Diğer taraftan Çin’in ABD’nin yerine geçerek küresel ekonominin merkezi haline gelmesi olası görünmüyor. Çin’in sadece büyümekle kalmayıp diğer ülkelerin ihracatı için önemli bir pazar haline gelmek için yerel piyasasını da genişletmesi gerekiyor. İhracat modeli, değiştirilmesi çok zor olan derin ve yerleşik sınıf çıkarları ve ilişkileri düzenlemesine dayanıyor.
Bu çözümlemeye göre, ABD gelecek dönemde de açık arayla en önemli kapitalist ekonomi olmaya devam edecek. ABD’yi yönetenler ABD’nin finansal sistemin merkezindeki konumunu sömürmeye devam edecek. ABD hâlâ kendini küresel bir banker olarak görmeye devam ediyor. Özellikle Obama, George W. Bush’un başkanlığı dönemindeki felaketlerden sonra ABD devletinin küresel konumunu yeniden inşa etmekte kullandığı yeni ideolojik sermayeyi temsil ediyor.
Kitap 2008 ve 2009’daki büyük çaplı devlet müdahalelerinin acil durum önlemleri olduğu ve ekonomik ilişkilerde yapısal bir değişime imkân verdiği sonucuna varıyor. Callinicos, makro-Keynesçilik ile mikro-liberalizmin bir bileşimine işaret ediyor. Piyasanın mucizelerine olan inanç çökerken her ne kadar devlet müdahalesi yeniden gündemde olsa da İngiltere’de özelleştirme uygulamaları pervasızca devam ettiriliyor. Kapitalizmin bütünü için daha fazla ulus-ötesi koordinasyona ihtiyaç duyulan bir dönemde ulus-devlete dönüş çelişkisi söz konusu. Liderler arasındaki görüş ayrılıklarını örtbas etmekten fazlasını yapamayan G20 zirveleri de bunu gösterdi.
Callinicos belli bir tür kapitalizmin başarısızlığından öte, kapitalizmin kendisinin krizinden bahsediyor. Çözüm önermek neredeyse imkânsız. Güney Amerika’daki kitle hareketlerinin önemli taleplerinden biri kamulaştırma olsa da, bu tek başına yeterli değil. Callinicos mevcut devletin ilerici toplumsal değişimin öznesi olarak kullanılamayacağını savunuyor ve piyasaların demokratikleştirilebileceği fikrini reddediyor.
Kısacası kitap, seçilmiş işyeri ve mahalle konseylerinin kendi işlerinin sorumluluğunu üstlendiği ve toplumun tümü için gerekli kararları almak üzere birbirleriyle bağlantıya geçtikleri, demokratik olarak planlanan ve kendi kendini yöneten bir ekonomi öneriyor. Neoliberalizmin ideoloji ve pratiğinde açılan büyük delik alternatiflere alan açtı – “mümkün olanın sınırları kapitalizmin milyarlarca kurbanının nihayet kaçmasına izin verecek şekilde genişledi“.
Bu kitap küresel kapitalizme içsel olan istikrarsızlığın kolay anlaşılabilir bir anlatımını sunuyor. Ekonomi ve siyaset arasındaki ayrımı aşıyor. Sosyalistlerin yeni dünya düzenini anlaması için vazgeçilmez bir araç.