Doğan Tarkan
Görüşmeler oluyor, görüşmeler bozuluyor, Oslo görüşmelerini PKK bozdu, Silvan olmasaydı görüşmeler devam ederdi derken, Türkiye kendisini daha da derinleşmiş bir savaşın ortasında buldu.
PKK yetkilileri uzun bir süredir uyarıyorlardı. Sonunda dedikleri gerçekleşti ve savaş derinleşmeye başladı.
Türk devleti bütün çabalarına rağmen Türkiye’nin en güneydoğu ucunda kontrolü kaybediyor. Devlet yetkilileri tersini söylese de bu bölgeden gelen çatışma haberlerinin yoğunluğu, ölen asker ve bölgeye sevk edilen asker sayısı kontrolün kaybedildiğini gösteriyor.
Savaşın yoğunlaşmasının yanı sıra, Suriye’deki halk ayaklanmasının bir sonucu olarak Kürtlerin kent yönetimlerine el koyarak Batı Kürdistan’da özerklik ilan etmesi de bir başka önemli gelişme. Güney Kürdistan’dan sonra Batı Kürdistan’ın da özerklik ilan etmesi bütün Kürtler üzerine önemli bir etki yarattı. Üstelik Batı Kürdistan’da PKK’nin etkisi oldukça fazla.
Teslimiyet beklentisi
Savaşın derinleşmesi açık ki barışa giden yolun biraz daha daraldığını gösteriyor. Kürt özgürlük hareketinin bazı temsilcileri Kürtler arasında ayrılık fikrinin güç kazandığını vurguluyor.
Devlet ise PKK’yi silahlı mücadele ile bitireceğini düşünen bir çizgi izliyor, ama bu çizginin işe yaramadığı açık. Kürt özgürlük hareketi geriletilemediği gibi, tam tersine mevzi kazanıyor. Bu durum zaten bir süredir devletin birçok yetkilisi tarafından dile getirilmiş ve zaten “açılım” adımları bu tespitlerle birlikte atılmaya başlanmıştı.
Açılımla başlayan ve Oslo görüşmelerine kadar gelişen süreçte hakim olan hava artık yok. Çözüm umutları söndü. Öte yandan bütün taraflar biliyor ki savaş kimse için çözüm değil. Savaş siyasî mücadelenin bir aşaması, ama çözüm gene siyasî olacak.
Çözüm için her kafadan bir ses çıkıyor. Devletten, iktidar partisinden yana olanlar Kürt özgürlük hareketinden tam bir teslimiyet bekliyor. PKK’ye rağmen Kürt sorununun çözülebileceğini düşünüyorlar. Hükümetin böyle düşündüğü belli. Başbakan sık sık çıkıp BDP’li seçmenlere attıkları adımları anlatıyor.
Nedir bu adımlar? TRT 6, Kürtçenin seçmeli ders olması, Kürtçe konuşmanın, şarkı söylemenin ve yazı yazmanın artık suç sayılmaması. Yeterli mi? Hayır.
Atılan bu adımların hepsi aslen sembolik. Başka, daha ciddi adımlarla desteklenmiş olsalardı anlamlı olabilirlerdi, ama ne yazık ki başka hiçbir somut adım, somut gelişme yok. Tersine saldırı, yıldırma adımları atılıyor.
Meselenin özü
Her şeyden önce meselenin özü kavranmalı. Kürtlerin istediği Kürtçe konuşmak, şarkı söylemek değil, ulusal kimliklerinin tanınmasını istiyorlar. Bir ulus olarak tanınmaları halinde zaten istedikleri dili konuşur, istedikleri dilde yazar, istedikleri dilde okurlar.
Kürtlerin ulus olarak tanınması aynı zamanda kendi yaşadıkları alanlarda özerk olmalarını gerektirir. Kendi kendilerini yönetemedikleri takdirde ulus olduklarının tanınmasının bir anlamı yok. Kürtler zaten bir ulus olduklarını biliyor, sorun yaşadıkları ülkenin devleti tarafından bunun resmen, hukukî olarak tanınmasıdır. Yani anayasa bu ülkede iki ulusun yan yana yaşadığını kabul edip belirtmelidir.
Türkiye devleti ve bu devletin parlamentosundaki iktidar partisi ve iki muhalefet partisi bu noktadan uzak bir noktadadır. Sorun da burada.
Kürt ulusal kimliğinin tanınması geciktikçe savaş uzuyor, maliyeti giderek artıyor. Savaşın bitmesi için hızlı ve gerçekten ciddi adımlar atmak gerekir.
Barış istediğini söyleyenlerin bir kısmı, barışa karşı çıkanlardan farksız olarak, önce Kürt özgürlük hareketine sesleniyor, “silah bırak” çağrısı yapıyor. Yani “gel teslim ol” diyorlar. Bu çağrı anlamsızdır.
İsyanın ve savaşın neden başladığını kavramak gerek. İsyan bir grup Kürdün savaşmak istemesinden değil, istediklerinin devlet tarafından kabul edilmemesi nedeniyle başladı. Dolayısıyla çözüm için önce devletin adım atması gerekir. Devletin Kürt halkını ikna edecek adımlar atması gerekir.
Nedir bu adımlar? İkiye ayırabiliriz. Önce geçiş sürecinin adımları. KCK tutuklularının serbest bırakılması, Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması, devlet kurumlarında Kürtçe konuşmanın mümkün hale gelmesi. Ardından hazırlanan anayasada Kürt ulusal kimliğinin tanınacağının işaretlerini vermek, özerklik doğrultusunda ciddi adımlar atmak.
Bu geçici adımlar mutlaka karşılık görecektir. Kürt halkı kimliğinin tanınması doğrultusunda gelişmeler olduğunu görecek ve karşılık verecektir.
Bu geçiş adımları anayasa tamamlanmadan, demokratik özerklik hayata geçmeden anlam kazanmayacaktır. Ama bu adımlar da atıldığında savaşın biteceğinden, emin olabiliriz.
Barışın kazanılması için mutlaka bir Türk barış hareketi gerekli. Öyle küçük, etkisiz bir hareket değil, yığınsal, cesur ve etkin bir hareket gerekli.
Böylesi bir hareketin inşası bugüne kadar mümkün olmadı. Ama olmadığı taktirde savaşın uzayacak olması kaçınılmaz. Kürt halkının ulusal kimliğinin tanınmasını talep eden, devletin bir an önce bu adımı atması gerektiğini savunan, her düzeyde Kürt halkının yanında yer alan bir barış hareketinin gerçekleşmesi bugün birçoklarına olanaksız geliyor. Kürt hareketini savunamadıklarını, zorlandıklarını düşünüyorlar ve bu nedenle durup durup devletin adım atmasını istemek yerine PKK’ye ‘silah bırak’ çağrısı yapılmakta.
Hrant Dink’in cenazesini hatırlayalım. Bu ülkede en önemli tabu o gün yıkıldı. Kimsenin beklemediği bir biçimde yüz binler “Hepimiz Ermeniyiz, hepimiz Hrantız” diyerek yürüdü. Aynı yüz binler, milyonlar olarak “Kürt ulusal kimliği tanınsın, savaşa son, barış” diyerek de yürüyebilir.