Yıldız Ramazanoğlu
‘Türkiye ateş çemberinden geçiyor’ cümlesi kaç kuşaktır peşimizi bırakmıyor. Bugüne kadar ne zaman eşit ve adil yaşamanın mücadelesi verilse, özel şartlarımızdan dolayı bunun mümkün olmadığına, henüz zamanın gelmediğine dair açıklamalar yapılmıştır. Hükümranların baskılarına, ayrımcılıklara, şiddete ve pervasız hak ihlallerine katlanmamız, dayatmaların hikmetinden sual etmememiz isteniyor her zaman.
1990’da kurulan Mazlum-der İslamcıların kurduğu ilk insan hakları derneğidir. “Mazluma dini ve kimliği sorulmaz” ilkesiyle sayısız insan hakkı ihlaline karşı mücadele verildi bugüne kadar. Çok geniş bir matbuatı, birikimi, arşivi ve web sitesi var ve başlı başına bir yazı değil kitap konusu.
1999’da Özgür Düşünce ve Eğitim Hakları Derneği kuruldu (Özgür-der). 28 Şubat sürecinde okullarına alınmayan genç kızların ve onlara destek veren erkeklerin girişimiydi. Fakat ülkenin bütün acılarına ses vermekle kalmamış, Orta Doğu’daki işgallere ve haksızlıklara karşı da sayısız eyleme imza atmışlardır. Birçok ilde şubeler açılmış ve etki alanı oldukça genişlemiştir. Kürt meselesi üzerine forumlar, çalıştaylar ve sempozyumlar düzenlemenin yanı sıra birçok kitap ve araştırma da yayınladılar. Haksöz dergisi ve Ekin yayınları gözden geçirilmelidir.
Yine 1999’da kurulan Ayrımcılığa Karşı Kadın Hakları Derneği (Ak-der) de kadınların kuruluşu. Dindar kadınların fütursuzca çiğnenen temel haklarından hareketle kurulmuş olsa da, toplumsal meselelere sahip çıkan, hiç kimseyi dışarıda bırakmayan bir uslûbu benimsediler. En son çalışmaları kimi Alevi yurttaşların kapılarına bir takım işaretler konduğu haberleri üzerine Adıyaman’a gidip durum tespiti yapmaları, çok önemli bir rapor hazırlamaları, orada Alevi kardeşlerimizle kucaklaşmaları ve konu hakkındaki dayanışma ve titizliklerini göstermeleri.
Toplumsal Dayanışma Kültür Eğitim ve Sosyal Araştırmalar Derneği (Tokad) Tokat ilinde mukim bir grup duyarlı aydının çabasıyla kuruldu ve iyiliği yaygınlaştırmak, kötülükleri önlemek ve Müslümanların siyasal duruş ve hareketlerine katkı sağlamak için kuruldu. Son beş yılda birçok can alıcı bildiriye imza attılar. Malatya’ya konuşlandırılan Füze kalkanına karşı, doğal gaz ve benzine yapılan zamlara karşı, İstanbul’da naylon çadırlarda yanan işçiler için eylemler yaptılar, Tokat tarihinin ilk 1 Mayıs eylemini düzenlediler, neoliberal faşizme karşı durduklarını gösterdiler ve İslamî çevrelere her vesileyle Kürt sorununda sorumluluk çağrısı yaptılar. Toplumsal adaletin edebî ve siyasi boyutlarıyla tartışıldığı sempozyumlar düzenlediler.
Başörtüsüne Özgürlük Platformu, Van, İzmir ve Sakarya gibi birçok ilde kadınların hakları için sayısız eylem yaptı. ‘Platformhaber’ etrafında geniş bir dayanışma ve haberleşme grubu kuruldu ve şimdilerde eylem alanlarını genişletmek üzere karar alındı.
Kapitalizm ve türevlerine karşı mücadele
2008’de genç üniversitelilerin kurduğu Özgüraçılım’da gençler liberal ideoloji ile temelden çatıştıklarını, özgürlük ve adalet için mücadele verirken ahlakî tutarlılığın peşinde olduklarını bildiriyorlar. Kapitalizm ve türevlerine karşı mücadeleyi ön görüyorlar. Son on yıldır kimi Müslümanların “bizimkiler iktidarda” rahatlığı içinde hareket etmelerine karşı durarak herkesi kendi imtihanında sahneye çıkmaya, banttan değil canlı yayına, başrol oynamaya, ilahî koroya katılmaya, baharlara kapılmaya, zulümlere isyana, erdemliler ittifakına, genç olmaya ve genç ölmeye çağırıyorlar kuruluş bildirisinde. Dikkat çeken eylemleri arasında Çocukluktan Merkeze başlıklı sergiyi sayabiliriz. Terörle Mücadele Kanunu Mağduru çocukların gayrıresmî hikâyesinin anlatılmaya çalışıldığı sergi çok etkileyiciydi ve iki gün boyunca birçok oturum da gerçekleştirdiler hukukî değişikliği sağlamak için. Filistin sergisi, ‘Hrant için Adalet için’ yürüyüşlerine katılım ve birçok kültürel aktivite gerçekleştiren grup son olarak Vicdanî Red haftası düzenledi.
Geçtiğimiz ay, birçoğu geniş kitlelerin temsilcileri olan bir grup İslamcı, Mazlum-der eski başkanı Ömer Gergerlioğlu’nun önerisiyle ‘Adalet Talebimiz Var’ başlıklı bir imza kampanyası başlatarak Hrant Dink davasının takipçisi olacaklarını bildirdi. Burada Cemal Uşak, Rıdvan Kaya, Ali Bulaç, Ramazan Kayan, Özlem Yağız ve daha birçok öncü isimden söz edebiliriz.
Hür Beyan Hareketi, Umut Gençliği, Mavera Gençlik Hareketi, Genç Öncüler gibi birçok yeni hareket filizlenmiş durumda. Çaycuma’da 15 işçinin çöken köprü yüzünden kayboluşunun, Tuzla’daki tersane işçilerinin başına gelenlerin ve daha nice ihmallerin, aldırışsızlıkların, insanı değersizleştiren piyasa ortamının, başörtülü kadınların başına gelenlerin hesabını soruyorlar.
Mustazaflarla dayanışma içinde olmak
Emek ve Adalet platformu ise sol ve İslamcı gençlerin ortaklaştığı bir platform. Hikmet Kıvılcımlı’nın Dinin Türk Toplumuna Etkileri ve Allah Peygamber Kitap adlı çalışmalarını, İlhami Güler’in Direniş Teolojisi’ni, İhsan Eliaçık’ın Mülk Yazıları’nı birlikte okuma tecrübesi yaşıyorlar. Bu birliktelikler daha önce olmuş şeyler değil. İslamcıların İslam’da sosyal adaleti derinleştirme çabaları ve sosyalistlerin de din karşıtı olmayan bir sosyalizmi düşünme ve kurma gayretlerinin bir araya gelmesinden iyilik doğacağını düşünmek hayalcilik olmasa gerek.
Geçen yıl Ramazan’da bu platforma bağlı gençlerin düzenlediği alternatif Taksim iftarlarında orucumuzu Taşeron İşçileri, Katı Atık İşçileri, Afrikalı Göçmenler, Sokak Çocukları, Tarlabaşı halkından kadınlar ve çocuklarla birlikte açmak kalbimizi sevinç ve umutla doldurmuştu.
Kendilerine Antikapitalist Müslümanlar diyerek 1 Mayıs 2012’de Taksim Meydanı’nda işçi bayramına katılan gençlerin tutumu çok tartışıldı, kimilerince yadırgandı, özellikle dindar kesimde kıyasıya eleştirildi. Has Parti kurucularından Prof. Zeki Kılıçarslan’a göre din, mezhep, etnisite ve yaşam tarzı bakımından bu kadar çeşitliliğin olduğu bir toplumda, gerçek bir sınıf-emek veya halk hareketinin bu kültürel farklılıkları içermesinden daha doğal bir şey olamazdı. Yaşananlar eşyanın doğasına uygundu tamamiyle.
Uğruna mücadele verilen Müslümanlık içeriği ve mahiyeti bakımından tartışılıyor. Hatta Ali Şeriati’nin Dine Karşı Din kitabındaki dinin özü ve saptırılmış halinin karşılaşması söz konusu bu fikir çarpışmalarında. İslamî duyarlılığı olan gençlerin, servetin ve gücün belirli ellerde toplandığı sömürü düzeninden hiç de hoşnut olmadıkları ortada. Çeşitli platformlarda, evsizlerle, başörtülü kadınlarla, yoksullarla, göçmenlerle, kısaca mustazaflarla dayanışma içinde olmaya çalışıyorlar. “Din bunun için değilse, nedir misyonu?” diye kafa yoruyorlar.
‘buluşankadınlar’
Bundan yaklaşık on yıl önce Türkiye’nin farklı illerinden kadınlar “buluşankadınlar” adıyla bir sivil inisiyatif grubu kurmuş, internet üzerinden hayatımızı, çocuklarımızı, toplumumuzu, geleceğimizi ve itikadımızı ilgilendiren birçok konuyu tartışmaya açmıştık. Yapılmak istenen yalnızca gündemdeki konular üzerine görüş alışverişinde bulunmak değildi. Tersine, dayatılan konuların dışına çıkarak özgürce kendi gündemimizi oluşturmak ve varoluşumuzun temellerini derinleştirmekti. Bu amaçla her yıl bir başka şehirde toplanan, iki gün boyunca tanışan, konuşan ve tartışan kadınlar öyle ağır baskıların, tarifi imkânsız sıkıntıların ve kuşatmaların içinden geliyorlardı ki, dilin kurulumunda ister istemez mağduriyetin, baskıların yansımaları vardı.
Dil zaman içinde mağduriyetten üretkenliğe evrildi. Bazen buluşankadınlar imzasıyla bazen de gurubun içinden bazı katılımcıların daha spesifik iradesiyle birçok bildiriye, açıklamaya ve kampanyaya imza atıldı. Sınırlara İnat Adalet; Roboski İçin Adalet Platformu; Sivas Yasında Buluşankadınlar; Ceylan Önkol için imza kampanyası; Uludere için Buluşan kadınlar; Şirince Yok Olmasın; vicdanî redçi Muhammed Cihad’a Özgürlük; gökdelenlere karşı İstanbul Kaybolmasın; Cafer Solgun’a Destek; 28 Şubat 1000 yıl Süremez bildirileri, imza kampanyaları; Gazze katliamında Mısır’a boykot bloğu; Gazze için Küresel Ses bloğu; Çatalca’daki yurt selle zarar gördüğünde Ali Nesin’e destek ziyareti; hatırlayamadığım başka nice müdahil olmalar, inisiyatif almalar.
Hükümete yönelik ‘Uludere İçin Adalet talebimize ses ver!’ çağrısı, “idarecilerimizin Allah’tan korkmalarını, hesap gününü düşünmelerini ve failleri saklayarak suça ortak olmamalarını istiyoruz. Sorumluları ortaya çıkartmaktansa, öldürülenlerde kusur arama çabalarına son vermelerini talep ediyoruz. Hak yerini bulmadığı takdirde, dünyada ve ahirette adil olmadıklarına şahitlik edeceğimizi ilan ediyoruz” sözleriyle bitiyor.
Adaletin, eşitliğin, kardeşliğin yolu
İslamcılar, dindar insanlar, ne dersek diyelim onlara, 2006’da bir araya gelen Genç Siviller’in ve 2007’de kurulan Yüzleşme Derneği’nin oluşumunda yer almışlar, Darbelere Dur De gösterilerine kitlesel olarak katılmışlardır. Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu’nun da, TMK Mağduru Çocuklar için Adalet Çağırıcıları olarak verilen mücadelenin de bir parçası olmuşlardır ilk günden itibaren.
Irak işgalinin hemen akabinde oluşturulan çok önemli bir sivil inisiyatife, Doğu Konferansı’na giremedik bile. Aslında Türkiye’nin ortak vicdan tecrübesine eğilmeye çalıştığım Bağdat Fragmanı ve birkaç hafta önce yayınlanan Görme Bahçesi kitaplarında daha detaylı bilgilere ulaşmak mümkün.
Bütün bu çabaların bir parçası olmaya gayret etmiş biri olarak açıkça söylemek zorundayım ki, bu eylemlilik beyin fırtınalarının, düşünsel birikimin, yeniden yapılanan zihinlerin, amansız sorgulamaların ve yüzleşmelerin sonucu gerçekleşti, gerçekleşiyor. Bazen kopmalar oldu, bazen başka ideolojilere kapılıp gitmekle itham edildik. Sanki insanların birbirlerinin deneyimlerinden, birikiminden yararlanması, karşılıklı etkileşim içinde olması hiç olmayacak ve olmaması gereken bir şeymiş gibi. Başkasının hakkı hukuku için verecek bir dilim enerjisi, mesaisi olmayanlar nice suçlamalar, etiketler üretti bu ruh yücelmelerini mahkûm etmek, akim bırakmak için. Fakat her koşulda akmaya bakmak en iyisi. Adaletin, eşitliğin ve kardeşliğin yolunu bulmak ve izlemek insanlığın ilk günden itibaren temel hedefi.