Darbe Günlükleri Tam Metin
İmaj ve Hakikat
Bir Kuvvet Komutanının Kaleminden Türk Ordusu
Alper Görmüş
Etkileşim Yayınları, 2012
Alper Görmüş’ün hazırladığı “Darbe günlüklerinin tam metni” çok etkileyici bir çalışma. Özden Örnek askerî okulun ilk yıllarından beri tuttuğu günlüklerle, Görmüş’ün yazdığı gibi gerçekten de Türkiye’de demokrasinin gelişimine çok önemli bir katkıda bulundu!
İlk katkı, kitaba adını veren imaj-hakikat ilişkisinde Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) hakikî yanını gözler önüne sermesi oldu.
İmaj: Kahramanlık, dayanışma, şiddetli vatan sevgisi, fedakârlık, kendisini halkı için feda eden cesaret timsali askerler. Hakikat ise tam tersi. Kahramanlık değil korkaklık, askerler arası dayanışma değil birbirinin çukurunu kazma, vatan sevgisinin değil para aşkının yoğunluğunu kanıtlayan onlarca yolsuzluk, fedakârlık değil çıkarcılık, halk için feda olmak değil halktan iğrenmek.
Bunlar, Nokta dergisinde açığa çıktığında bazı kesimlerin “sahte” diye alarm zilleri çaldığı günlüklerde, Özden Örnek tarafından itiraf edilen gerçekler.
İmaj ve Hakikat, TSK’nın maskesini düşürüyor. Hem de öyle bir düşürüyor ki, TSK’nın bir daha yeni bir maske bulması çok zor hale geliyor. Alper Görmüş sadece elçilik görevini yapıyor, ama maskeyi düşüren Özden Örnek.
Örnek’in askerî-ideolojik kariyerinde en önemli tarih, 27 Mayıs darbesi. Sadece tüm siyaset sahnesi değil, Örnek gibi genç askerler de 27 Mayıs darbesiyle formatlanıyor. Darbelere her zaman eleştirel ve şüpheyle bakan genç Örnek, 27 Mayıs darbesinden sonra, askerin siyasal alana müdahalesini, neredeyse adı konulmamış bir parti gibi çalışmasını gayet normal karşılamaya başlıyor.
Günlükler’in bir diğer çarpıcı yanı en üst düzey komuta kademesinin karıştığı yolsuzluklar. 2000’li yıllara kadar olan Günlükler, Örnek’in komutanlık kariyerinin en önemli bölümünün bu yolsuzluklarla uğraşmak olduğunu gösteriyor. Kayıp paralar, danışıklı askerî ihaleler, belge sahteciliği, askerî malzemeyle özel evini yapan kurmay kademesi, askerleri köle gibi kullanan üst düzey komutanlar, emekliliklerinde özel çıkarlarının kısıtlanma ihtimaline karşı ortalığı velveleye veren yüksek komuta düzeyi, ayrıcalıklı bir yaşamın tüm nimetlerine kıskanç bir şekilde sarılan askerlerin emekliliklerini garanti altına almak için karıştıkları yalan dolan…
Günlükler’in önemli bir bölümü ve Örnek’in mesaisinin de ilk dönem ağırlıklı kısmı bu yolsuzluklara ayrılmış. “Yolsuzluk” kelimesi olan biteni tam olarak ifade etmiyor: Diğer bir deyişle, üst düzey askerler çalıyor, çırpıyor.
“İhtilal yapalım”
Günlükler, 28 Şubat’tan sonra Genelkurmay’ın nasıl hedefe odaklandığını, zafer türküleri söylediğini ve 1990’lı yılların sonunda, darbe için sivil toplum hareketlerini geliştirerek destek arayışı içinde olduğunu da gösteriyor. Balyoz darbe planı açığa çıktığında yine her zamanki gibi, bunun sahte bir belge olduğunu iddia edenler oldu. Bu iddia sahiplerine en iyi yanıt, bizzat Özden Örnek’in tuttuğu günlükte veriliyor. Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök bir darbe girişimine sıcak bakmazken, Jandarma Genel Komutanı Şener Eruygur ve Hava Kuvvetleri Komutanı İbrahim Fırtına, çekirdek darbeci ekibin en ısrarlı bölümünü temsil ediyor. Bu ikisi o kadar darbe, hem de hemen gerçekleşmesi gereken açık darbe yanlısı ki, Özden Örnek, 3 Şubat 2004’te şöyle yazmış: “Takdimin sonrasında Hava Kuvvetleri Komutanı ve Jandarma Genel Komutanı hemen 10 Mart’ta ihtilal yapalım diye bastırmaya başlamışlar. Kara Kuvvetler Komutanı onları şimdilik frenlemiş ve bunun için daha zamanın uygun olmadığını, beklememizi salık vermiş.”
Diğer komutanlar bir darbeye karşı oldukları için bu ikisine karşı çıkıyor değil, henüz zamanı gelmediği için, darbe başarısız olur diyerek, zamanı kolluyor ve koşulların olgunlaşmasına çalışıyorlar. Günlükler, darbecilerin aralarındaki tek farkın, zamanlama ve yöntem konusunda olduğunu açıkça gösteriyor.
Sarıkız planı hakkında Örnek, Günlükler’de şöyle yazıyor (8 Aralık 2003):
“Pazar günü bütün or’ları kahvaltıya davet etmişti (…) kendimize göre bir eylem planı yapmaya karar verdik.
– Önce basını ele geçirmeye çalışacaktık. Bu nedenle ben MÖ’yı davet edecektim.
– Sonra rektörler ile temas edip öğrencileri sokağa dökecektik.
– Sendikalar ile aynı şekilde hareket edecektik.
– Sokaklara afiş astıracaktık.
– Dernekler ile temas edip onları da hükümet aleyhine teşvik edecektik.
– Bütün bu olayları yurt çapında yapacaktık.
Yukarıdakiler SARIKIZ olarak anılacaktı. Ayrıca bana ALABANDA isimli bir proje verdiler. Ben de onun hazırlığını yapacaktım.”
Özden Örnek, bazı sermaye gruplarının orduyla ilişkilerini ve darbe süreçlerindeki aktif rollerini de bir cenazede karşılaştığı patron Yılmaz Ulusoy’u kastederek şöyle aktarıyor: “Bu insanlar o kadar fazla ileri gitmişler ki, paraları sayesinde her şeyi yapabileceklerini zannediyorlar. İstedikleri hep asker darbe yapsın ve onlar da bu darbe vesilesiyle paylarını alsınlar.” Ankara Ticaret Odası Başkanı Sinan Aygün gibi patron örgütü temsilcileri, sık sık askerleri ziyaret edip göreve çağırıyor ya da gecikmeden müdahale etmeleri için uyarıyor.
Ama Günlükler’in Rahmi Koç’la ilgili bölümü darbecilerin büyük sermayeyi tam ikna edemediğini gösteriyor: “Rahmi bey bana nezaket ziyaretine geldi. Konuşmamız sırasında ben ona bugün içinde olduğumuz durumu anlattım.. Pek hoşlarına gitmedi, ama gerçek bu. Bana, ‘Durum kötüye gidiyor ama hâlâ daha o kadar kötü değil’ dedi.. Adamların tuzu kuru. Onlara göre ekonomi düzelmekte.”
Sarıkız planında sözü edilen, ‘medyayı darbeye zemin hazırlamak için harekete geçirme’ hamlesinin de bir dizi örneği Günlükler’de anlatılıyor. Mustafa Balbay, Tuncay Özkan gibi isimler, merkez medyanın önemli isimleri ya askerler tarafından ziyaret ediliyor ya da askerleri ziyaret ediyor. Kitabın 282. sayfasında Örnek’ten şu satırlar aktarılıyor: “Tuncay Özkan.. çok heyecanlı ve ulusalcı bir insan. Bana teşekkür edip tekmil vermeye gelmişler.”
“Türk Silahlı Kuvvetleri Partisi”!
Özden Örnek’in yazdıklarını yorumlarken Alper Görmüş’ün vurguladığı bir nokta, askerî vesayetin, yani bir anomalinin ne kadar normal karşılandığını da açıklıyor. Türk Silahlı Kuvvetleri, bir burjuva partisi gibi çalışıyor. Merkez Komitesi Genelkurmay olan, kitle çalışmasından yayın faaliyetine kadar, dünyada ve Türkiye’de tüm gündemler üzerine net kararları olan ve bu kararlarını topluma kabul ettiren, hatta seçimlerde seçilen parlamentoları değersiz gören, doğuştan yönetici olan bir ‘Türk Silahlı Kuvvetleri Partisi’ gibi çalışıyor. Diğer partilerden tek farkı var: Seçimlere katılmıyor! Kıbrıs, İslam, dış politika, eğitim, fişlemeler, andıçlamalar, gelir getiren işler, her düzeyde sürekli toplantılar, ikna çabaları, gizli ses kayıtları, etnik nüfus analizleri, ekonomi hakkındaki öngörüleri, “enternasyonal” ilişkileri, hizipleşmeler…
Bu partinin bir farklılığı daha var diğerlerinden, her “Türk” genci yaşı geldiğinde bu partiye üye olmak zorunda. Doğası gereği kitlesel bir parti yani!
Ergenekon’un manevî avukatlığını yapanlar
Günlükler okunduğunda, yine Görmüş’ün notlarında vurguladığı bazı noktalar insanı sinir edercesine açığa çıkıyor. Birincisi, ordunun antiemperyalist olduğu yönündeki sahtekârlık. Tüm ordu kademesinin ABD’nin Irak işgalinden yana ne kadar istekle tutum aldığı Örnek’in aktardığı komutanlar arası görüşmelerde de, kuvvet komutanlarının toplantılarında da görülüyor.
İkincisi, kendisini solcu olarak adlandıran bazı şahıs ve partilerin, cuntaya zemin hazırlamak ve sadece hükümeti kendilerinden daha fazla ABD yandaşı olarak göstermek için askerlerin ABD’ye laf söylemelerini ordunun anti ABD’ci eğilimlerine kanıt olarak görmesi. Bu, solculukla Kemalizm’i karıştıranların pespayeliğini gösteriyor.
Ergenekon’un önemli bir başarısı, solun bazı kesimlerine var olmadığını söyletmek oldu. Tüm Ergenekon sanıkları, kamuoyunu Ergenekon’un fasa fiso olduğuna ikna etmek üzere savunmalar yaptı. Bugün hâlâ aynı savunma hattını sürdürüyorlar.
Bu savunma hattının en önemli iddiası ise, “AKP 2002 seçimlerinde iktidara geldiğinde, daha programını bile hazırlamamışken hükümete karşı darbe mi planlanmış yani?” sorusuyla üretiliyor. Günlükler’in 25-29 Kasım 2002 tarihli bölümünde Özden Örnek’in hatıraları şöyle:
“Sekiz orgeneral-amiral oturur oturmaz MGK Genel Sekreteri Tayyip Erdoğan’ı nasıl payladığını anlatmaya başladı. Hemen konu AKP’ye karşı ne yapılması gerektiğine ve onların neler yapabileceğine geldi. İnanılmaz bir konuşma seyrettim ve dinledim. Sanki ilkokul birinci sınıfta çocuklar öğretmenlerinin gözüne girmek için devamlı el kaldırıyorlarmış gibi herkes aynı anda konuşuyor, kimse kimsenin söz hakkına riayet etmiyor, Genelkurmay Başkanı ise ağzını açamıyordu. Herkes bir şahindi. Umarım başımız derde girmez.”
Örnek’in umduğu gibi olmadı. Başları derde girdi. Ergenekon’un manevî avukatlığını yapanları ise darbelere karşı olan milyonlarca emekçinin, yoksulun ve darbe mağdurunun vicdanı hiçbir zaman affetmeyecek.
Şenol Karakaş
Alıntılar:
“Genelkurmay Başkanı adamların şeriat devleti kurmak istediklerine inanmıyormuş.” (s. 167)
“Sinan Aygün, ATO Başkanı. Kendisinin örgütlediği bir grup ile emekli Yarbay Korkut Eken’in hapishaneden çıkış gününde büyük bir tören yapacaklarmış.” (s. 280)
“Anayasa Mahkemesi en son kalemiz. Eğer bu kale düşerse o zaman bu ülkede her şey beklenir.” (s. 278)
“Coşkun Kırca ve Mehmet Ali Kışlalı’nın ziyareti… Her ikisi de bana ‘zaman geçiyor ve her gün daha kötüye gidiyoruz. Ne yapacaksanız yapıni yoksa çok geç olacak’ mesajı verdiler.” (s. 235)
“Sanatkârın sesi aynı Hasan Mutlucan’ın sesi gibiydi. Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Şener Eruygur hemen kulağıma eğildi ve bu sanatkârın adresini alalım, lazım olabilir dedi. Güzel bir espriydi.” (s. 208)
“Kara Kuvvetleri Komutanı, ‘Ben çok rahatsızım ve devlet elden gidiyor. Bir an önce sıkıyönetim içerisine girilmeli’ dedi.” (s. 192)
“Üniversitelerde talebeleri sokağa dökecek temaslara başlamamız gerekiyordu.” (s. 204)