Yalçın Ergündoğan
WikiLeaks’in ‘Stratfor’ dosyasını açmasıyla, Coca-Cola’nın ‘Gölge CIA’ diye bilinen Stratfor’a hayvan hakları örgütü PETA’yı izletmiş olduğunu öğrendik. Stratfor’un sayısız büyük müşterilerinden Coca-Cola, hayvan haklarını savunan ve dikkat çekici protestolarıyla öne çıkan ABD merkezli ‘Hayvanlara Etik Davranış için Mücadele Edenler Birliği’ni (PETA) izletmiş ve örgüt hakkında istihbarat istemiş.
FBI da, 2005 yılında ABD’nin en büyük tehlikesinin, çevreciler ve hayvan hakları savunucuları olduğuna ilişkin bir alarm vermişti. FBI yetkililerinin en çok üzerinde durduğu iki grup, Hayvan Kurtuluş Cephesi (Animal Liberation Front, ALF) ve Dünya Kurtuluş Cephesi (Earth Liberation Front, ELF) olmuştu.
Egemen güçler tarafından bu denli tedirgin edici bir hareket olarak görülmeye başlanan hayvan hakları mücadelesi hangi temeller üzerinde yükseliyor, beraber bakalım.
Büyük bir zorbalık
Charles Darwin’in evrim kuramıyla birlikte insanlar ilk kez tanrının kendi suretinde yarattığı ve diğer hayvanlardan ayrı tuttuğu canlılar olmadıklarını, diğerleri gibi birer hayvan olduklarının bilincine vardı. İnsanlarla hayvanlar arasındaki farkların varsayıldığı kadar büyük olmadığı düşüncesi gelişmeye başladı.
Ne var ki, insan hâlâ diğer türler üzerinde büyük bir zorbalık uyguluyor. kapitalist üretim ilişkilerinin yol almasıyla, insan türü günümüzde muhtemelen hayvanlara tarihin bütün dönemlerinden daha fazla acı çektirir hale geldi.
Önde gelen hayvan hakları kuramcısı Gary L. Francione’a göre, “Hayvanlar sadece meta olarak görülmeye devam ettikleri sürece, onlara karşı uygulanan muamelelerde anlamlı farklılıklar gerçekleşmez. Günümüzde insan türünün ortak aklı, çeşitli zihinsel değişimler geçirmiş olsa da, hayvanların meta olarak görülmesi yaklaşımında maalesef köklü bir değişiklik olmamıştır…”
Türkiye’de “hayvan korumacılık” ya da “hayvan severlik” diye algıladığımız şey tümüyle hayvan haklarını kapsamıyor. Gündelik yaşamda karşılaştığımız sokak hayvanlarına ve onları korumaya yönelik bilgileri ve yaklaşımları içeriyor. Oysa dünyada hayvan hakları mücadelesinin çok daha geniş boyutlar aldığını, bu mücadelenin tıpkı insan hakları mücadelesi gibi cinsiyet ayrımcılığına, ırkçılığa karşı mücadele ve benzeri hak mücadeleleriyle eklemlendiğinin farkındayız artık.
Hayvan Özgürleşmesi kitabının yazarı felsefeci Peter Singer hayvan hakları konusuna şöyle yaklaşıyor:
“Siyah özgürleşmesi, eşcinsel özgürleşmesi gibi hareketlere aşinayız. Kadın özgürleşmesi hareketinin de doğmasının ardından bazı kişiler bu yolun sonuna gelindiğini düşündü. Cinsiyet temeline dayalı ayrımcılık, evrensel olarak kabul edilen, gizlemeye gerek duyulmadan uygulanan, eskiden beri ırksal azınlıklara karşı hiçbir önyargıları olmamasıyla övünen liberal çevrelerde bile geçerli olan son ayrımcılık biçimidir, dendi. Ama ‘son ayrımcılık biçimi’ ifadesini kullanırken daima dikkatli olmalıyız.
Daha sonra, insanlar ve insan dışı hayvanlar arasındaki bariz farklılıklara rağmen, acı çekme yetisi açısından onlarla aramızda bir fark olmadığını ve bu durumun onların da tıpkı bizim gibi çıkarları olduğu anlamına geldiğini belirtmiştim. Sırf bizimle aynı türe mensup olmadıkları gerekçesiyle onların çıkarlarını göz ardı eder ya da önemsiz görürsek, kaba ırkçıların ve cinsiyetçilerin mantığını benimsemiş oluruz. Irkçılar ve cinsiyetçiler de, kendi ırklarına ve cinsiyetlerine mensup kişilerin, diğer tüm özelliklerinden ve niteliklerinden bağımsız olarak, sırf bu özelliklerinden dolayı daha üstün bir ahlaksal statüye sahip olduklarını düşünür. Çoğu insan akıl yürütme yetisi ve diğer zihinsel yetiler açısından insan dışı hayvanlardan daha üstün olabilir; ama bu, insanlarla hayvanlar arasında çizdiğimiz çizgiyi haklı çıkarmaya yetmez.”
İçsel değer
Gündelik dilde kullanageldiğimiz “hayvan sever” ya da “hayvan korumacılar” ile “hayvan hakları savunucuları”nı birbirinden ayırmak gerekiyor. İlk iki gruptakiler ile “hayvan hakları savunucuları”nı kalın çizgilerle ayıran en önemli nokta, hayvan hakları savunucularının ayrım gözetmeksizin tüm hayvan türlerinin hak ve özgürlüklerini savunmasıdır. Hayvan haklarını savunanlar, hayvanları “yiyecek” ya da “giyim malzemesi”, “eğlence” ya da “deney aracı” olarak kullanmanın yanlış olduğuna ve bu davranışla mücadele edilmesi gerektiğine inanır.
Hayvan hakları konusunda alışılmış kavrayışa karşı çıkış üzerine kafa yoranlardan Tom Regan şöyle der:
“Bireyler eşit içsel değere sahipse, onlara gösterilecek muameleyi bir adalet meselesi olarak belirleyen her ilke, onların eşit değerini göz önüne almalıdır. Şu ilke (saygı ilkesi) bu koşulu yerine getirir: İçsel değere sahip bireylere, içsel değerlerine saygılı bir şekilde davranmalıyız. Saygı ilkesi, eşitlikçi, mükemmelci olmayan bir biçimsel adalet yorumu ortaya koyar. Bu ilke, içsel değere sahip bazı bireylere (örneğin sanatsal ya da bilimsel erdemlere sahip olanlara) göstereceğimiz muamele için geçerli olmakla kalmaz, içsel değere sahip bütün bireylere içsel değerlerine saygılı bir şekilde muamele etmemizi emreder, dolayısıyla bir yaşamın öznesi olma kriterine uyan bütün bireylerin saygın muamele görmesini şart koşar. Ahlaken, ister etkin ister edilgin olsunlar, biz bu varlıklara eşit içsel değerlerine saygılı şekilde muamele etmeliyiz.
Hayvanlara saygı göstermek, bir nezaket meselesi değildir, bir adalet meselesidir. Çocuklara, zihinsel gelişimini tamamlamamış olanlara, demanslı yaşlılara ya da ahlaken edilgin diğer varlıklara karşı görevlerimizin temelinde, ahlaken etkin varlıkların ‘duygusal ilgileri’ yatmaz; onların içsel değerine saygı duyulması yatar. Ahlaken etkin varlıkların ahlaken ayrıcalıklı konumda oldukları anlayışı, mitten ibarettir.
Hayvan hakları kuramı için sunduğumuz argümanlar bunlar. Eğer bunlar sağlamsa, hayvanlar da bizim gibi bazı temel haklara sahip demektir. (Özellikle de, içsel değer sahibi varlıklar olarak adalet gereği hak ettikleri saygılı muameleyi görme hakkına.)”
Bir hayvanın güzel ya da cana yakın olması, sevimliliği gibi ölçütler hayvan hakları savunucularının mücadelesinde belirleyici değildir. Hayvanları sevmek zorunluluğu yoktur. Ama haklarına saygı göstermek zorunludur. Hayvan hakları savunucuları, bütün hayvanların çıkarlarının en iyi şekilde gözetilmesi gerektiğini düşünür ve bir hayvanın çıkarlarının gözetilmesi için o hayvanın mutlaka “şirin”, “insana yararlı”, “soyunun tükenme tehlikesi içinde olması” ya da herhangi bir insanın onları sevmesinin gerekmediğini savunur. Bu düşünce ve yaklaşım uyarınca “sanayi tipi üretim” olarak adlandırılan ve hayvanların en ağır işkenceler altında bulunduğu hayvan üreticiliğine karşı çıkar.
Hayvanların deneylerde kullanılması
Hayvanların özgürleşmesinin insanların özgürleşmesiyle diyalektik bir bütünlük taşıdığı unutulmamalıdır.
Hayvanlar da tıpkı insanlar gibi eşit doğar ve aynı var olma hakkına sahiptir. Yabani türden olan bütün hayvanlar da, kendi doğal çevrelerinde yaşama ve üreme hakkına sahiptir. Hayvanlar tıpkı insanlar gibi, hissetme yetisine sahiptir. Oysa, tüm dünyadaki karşı çıkışlara rağmen hayvanlar üzerinde onlara fizikî ya da psikolojik acı çektiren deneyler yapılabiliyor.
PETA’nın yaptığı kaynak taramaları ve elde ettiği verilere göre, tıp tarihçileri, yaygın bulaşıcı hastalıklara bağlı ölüm oranlarında 1900’lerden bu yana yaşanan düşüşün, beslenme ve hijyen standartlarının yükselmesine bağlı olduğunu, hayvan deneylerinden elde edilen bulguların bu gelişmede hiçbir payının olmadığını göstermiştir. Tıptaki önemli gelişmelerin büyük kısmı hayvan deneylerinden bağımsız buluşlar sayesinde gerçekleşmiştir. Deney verileri, iki milyonu aşkın üyesiyle dünyanın en büyük hayvan hakları örgütü olan PETA’nın www.peta.org sitesinde mevcuttur.
İnsan türü benmerkezci. Kibirli. En “akıllı”, en “zeki” hayvan türü olduğu iddiasında. Hatta kendisini bir hayvan türü olarak dahi görmüyor. Tüm dünyada, “en akıllı” olduğunu sanan insan türünün içinden daha akıllı olduğunu iddia edenlerin kurduğu düzenlerin bugün vardığı nokta, “kâr, daha fazla kâr” güdüsüyle varlığını ancak sürdürebiliyor. Bu durum da her şeyin alınıp satılabilir hale dönüştürülmesine neden oluyor. Doğaya da, canlı yaşamına bakışta da bu yaklaşım etkili. Diğer tüm canlı türleriyle birlikte üzerinde yaşadığımız gezegen, “insan türü”nün açık tehdidi altında. Bu tehdidi durdurmak mümkün elbette.
Doğanın da, hayvanların da ne kendilerini savunacak avukatları, ne çıkarlarını koruyacak sendikaları, ne de oy hakları var. Tam da bu nedenle, tüm canlıların yaşam haklarını savunan, onlarla birlikte, yaşamı eşit ve adilce paylaşabilmek için, türcülüğü reddeden bir noktadan baskı ve sömürüye karşı çıkan duyarlı insanlara çok iş düşüyor. Unutmamak gerek, dünya yalnız bizim değil…
***
HAYVAN HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ
- Bütün hayvanlar yaşam önünde eşit doğarlar ve aynı var olma hakkına sahiptirler.
- Bütün hayvanlar saygı görme hakkına sahiptir. Bir hayvan türü olan insan, öbür hayvanları yok edemez. Bu hakkı çiğneyerek onları sömüremez. Bilgilerini hayvanların hizmetine sunmakla görevlidir. Bütün hayvanların insanca gözetilme, bakılma ve korunma hakları vardır.
- Hiçbir hayvana kötü davranılamaz, acımasız ve zalimce eylem yapılamaz. Bir hayvanın öldürülmesi zorunlu olursa, bu bir anda, acı çektirmeden ve korkutmadan yapılmalıdır.
- Yabani türden olan bütün hayvanlar, kendi özel doğal çevrelerinde karada, havada ve suda yaşama ve üreme hakkına sahiptir. Eğitim amaçlı olsa bile özgürlükten yoksun kılmanın her çeşidi bu hakka aykırıdır.
- Geleneksel olarak insanların çevresinde yaşayan bir türden olan bütün hayvanlar uyumlu bir biçimde türüne özgü yaşam koşulları ve özgürlük içinde yaşama ve üreme hakkına sahiptir.
- İnsanların yanlarına aldıkları bütün hayvanlar doğal ömür uzunluklarına uygun sürece yaşama hakkına sahiptir. Bir hayvanı terk etmek acımasız ve aşağılık bir davranıştır.
- Bütün çalışan hayvanlar iş süresi ve yoğunluğunun sınırlandırılması ve güçlerini artırıcı bir beslenme ve dinlenme hakkına sahiptir.
- Hayvanlara fiziki ya da psikolojik bir acı çektiren deneyler yapmak hayvan haklarına aykırıdır. Tıbbi, bilimsel, ticari ve başkaca biçimlerdeki her türlü deneyler için de durum böyledir.
- Hayvan beslenmek için yetiştirilmişse de bakılmalı, barındırılmalı, taşınmalı, ölümü de acı çektirmeden ve korkutmadan olmalıdır.
- Hayvanlardan insanların eğlencesi olsun diye yararlanılamaz, hayvanların seyrettirilmesi ve hayvanlardan yararlanılan gösteriler hayvan onuruna aykırıdır.
- Zorunluluk olmaksızın bir hayvanın öldürülmesi yaşama karşı suçtur.
- Çok sayıda yabani hayvanın öldürülmesi demek olan her davranış bir soykırım, yani bir suçtur.
- Hayvan ölümüne de saygı göstermek gerekir. Hayvanın öldürüldüğü şiddet sahneleri sinema ve televizyonda yasaklanmalıdır.
- Hayvanları koruma ve savunma kuralları, hükümet düzeyinde temsil olunmalıdır. Hayvan hakları da insan hakları gibi yasayla korunmalıdır.
(15 Ekim 1978’de ilan edilmiştir.)
Kaynaklar ve ilgili kitaplar:
- Anna E. Charlton, Sue Coe, Gary L. Francione, “Sol Neden Hayvan Haklarını Desteklemeli?”, Birikim, 195, s. 51-55, 2005.
- Boria Sax, Toplumun Aynasında Karga, İstanbul: Kitap Yayınevi, 2006.
- Gary L. Francione, Hayvan Haklarına Giriş: Çocuğunuz mu Köpeğiniz mi?, İstanbul: İletişim Yayınları, 2008.
- İsmet Sungurbey, Hayvan Hakları, İstanbul: Maltepe Üniversitesi Yayınları, 1999.
- Jeffrey Moussaief Masson, Köpekler Aşk Hakkında Asla Yalan Söylemez, İstanbul: Kitap Yayınevi, 2003.
- Konrad Lorenz, Hz. Süleyman’ın Yüzüğü, İstanbul: Cumhuriyet Kitapları, 2006.
- Leslie Irvine, Biz ve Onlar, İstanbul: İletişim Yayınları, 2011.
- Marc Bekoff, Düşünen Hayvanlar, İstanbul: Kitap Yayınevi, 2002.
- Michael Tobias, Öfke, İstanbul: Versus Yayınları, 2006.
- Peter Singer, Hayvan Özgürleşmesi, İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 2005.
- Tom Regan, Kafesler Boşalsın, İstanbul: İletişim Yayınları, 2007.
- Tom Regan, “Hayvan Hakları İçin Temel Argümanlar”, Birikim, 195, s. 31-36, 2005.
- Yalçın Ergündoğan, Yaşam Savunusu, İstanbul: Belge Yayınları, 2009.