Kelemet Çiğdem Türk
“Kafkasya’ya sahip olma fikri Rus tarihinde kalıtsal bir tutkuya dönüşmüştü.”
(R. A. Fadeyev – Kafkasya Mektupları)
Elbruz’un eteğinde başlayan hayatları yaşadıkları “soykırımla” sürgün yollarında devam eden Çerkeslerin hüzünlü hikâyesidir bu. İşgalci Ruslara karşı 300 yıl devam eden özgürlük savaşının kaybedilmesiyle soykırıma uğrayan Çerkeslerin sağ kalanlarından yüzde yetmişinin topluca sürgün edildiği tarihtir 21 Mayıs 1864.
Kuzey Kafkasya’nın gemi yanaşabilen Soçi, Novorosisk, Anapa, Zelencuk, Tuapse, Adler, Sohum kıyıları Çerkeslerin anayurtlarından koparılış limanları olmuş, bu limanlardan kalkan gemiler Trabzon, Samsun, Sinop, İstanbul, Kefken sahillerine binlerce Çerkes’i taşımıştı. Sağlıksız koşullarda limanda bekletilen binlerce insan derme çatma gemilere zorla bindiriliyor, kapasitesinin üç-dört katı yolcu alan gemiler az bir su ve ekmekle yola çıkıyor, 5-6 gün sonra yiyecekler tükeniyor, açlık ve susuzluğun yanına salgın hastalıklar ekleniyordu. Ölenler denize atılıyor, sağ olarak karaya çıkanlar doğup büyüdükleri topraklarda bıraktıkları ve yolda kaybettikleri için ağlayıp ağıtlar yakıyordu (“Şiş Naniy – Uyu Yavrum”, “Yistambılakue – İstanbul Yolcuları”).
İki milyon sürgün
Tam olarak bilinmemekle beraber, bir buçuk iki milyon Çerkes’in sürgün edildiği tahmin edilmektedir. Osmanlı topraklarına 400.000 Çerkes’in yerleştirildiği düşünüldüğünde, o tarihe kadar dünyada benzerine rastlanmayan bir soykırımın yapıldığı görülmektedir.
Böylesi bir soykırımla karşı karşıya kalan Kuzey Kafkas halklarının yaşadığı bu dram ve vahşet, yeterince aktarılmamış olması nedeniyle bugünkü tarih kitaplarında fazla yer almamaktadır. Yaşanılmış gerçekleri anlatan belgeler ulaşılması zor Osmanlı ve Rus arşivlerinin tozlu raflarında kalmıştır.
Çerkesler sadece savaşı değil yerlerini yurtlarını kaybetti ve Kafkasya tarihinden silinmek istendi. Büyük çoğunluğu Osmanlı coğrafyasına sürüldü ve dünyanın kırka yakın ülkesinde yaşıyorlar.
Türkiye’ye yerleşen Çerkesler kısa zamanda toparlanıp Kafkasya’daki köylerine benzeyen yerlerde yeni yaşam alanları kurdu. Zor koşullara rağmen kültürlerini ve dillerini korumak için sözlü anayasaları olan Alayfa/Xabze’lerini aynen uyguladılar. Yaşadıkları bölgelerde bölge halklarıyla kaynaştılar, devlet kadrosunda görev yaptılar. Osmanlı ordusuyla Rus, Balkan ve Kurtuluş savaşlarında yer alarak Osmanlı Devleti’ne “savaş hizmetinde” bulundular. Türkiye’nin sanat, siyaset, spor ve bilim dallarında önde gelen saygın kişiler yetiştirdiler.
Çerkesler bugün Türkiye’de yeterince tanınmıyorsa, nedeni Türkiye Cumhuriyeti’nin uyguladığı asimilasyon politikası ve taraflı yazılan tarihleridir.
Soçi Kış Olimpiyatları
21 Mayıs 1864 sürgünü Çerkeslerin sosyal, ekonomik ve kültürel gelişimlerini olumsuz etkilerken bu parçalanma ve dağılma Kuzey Kafkas halklarının birlik olma sürecini de yok etmiştir. Aradan on yıllar geçmesine rağmen bir buçuk milyon Çerkes’i katleden Çarlık Rusyası’nın devamı olan Rusya Federasyonu’nun soykırım ve Ruslaştırma politikasından vazgeçmemiş olduğu 1996 yılındaki Çeçenistan savaşında 250 bin masum Çeçen’in (42 bini 10 yaşından küçük çocuk) öldürülmesinden bellidir.
Soykırım yapılan bu topraklar üzerinde barış, kardeşlik ve birleştiricilik ruhu taşıyan olimpiyatların yapılacak olması tüm dünyada yaşayan Çerkesleri derinden yaralamaktadır. Canlı olan her şeyin yakılıp yıkıldığı, Çerkesin katledildiği, isimsiz binlerce toplu mezarın bulunduğu, eski adı Kbaada, yeni adı Krasnayapolyana, bir adını da dökülen Çerkes kanlarından alan Kızılçayır, 2014 Soçi Kış Olimpiyatları’nın merkezi haline geliyor.
Ancak, Çerkes kanının suladığı bu toprakların üzerinde olimpiyatların yapılmaması için Çerkes diasporası her alanda tepkilerini dile getiriyor ve son ana kadar bu mücadeleye devam edecek. Başlatılan imza kampanyaları ve basın bildirileri ile dünya kamuoyunun dikkatini bu meseleye çekerken, katılacak ülke sporcularına olimpiyat alanının tarihi gerçeği olan Çerkes soykırımını anlatan broşürler yollayarak vicdan muhakemesi yapılması hedeflenmektedir.
Bugün anavatanları Kuzey Kafkasya’dan daha fazla Çerkes diasporada yaşıyor. 21 Mayıs 1864 soykırım ve sürgününün dünya gündeminde tutulması ve tanınması için katılım sayısı her yıl artan, ses getiren bilinçli eylemler dünyanın birçok yerinde aynı anda yapılarak muhatabına ulaşıyor.
Çerkeslerin en yoğun yaşadığı Türkiye’de bu eylemler yaşadıkları tüm bölgelerde çeşitli etkinliklerle anılırken dünyanın ve Türkiye kamuoyunun dikkatini çeken büyük organizasyonlar yapılıyor. Karaya çıkılan ilk sahilde ve tarihî bir mağarayı barındıran Kefken anıt mezarlığında Abhaz Dernekleri Federasyonu ve Beşiktaş Akaretler’de Kafkas Dernekleri Federasyonu sürgünü anarken, Taksim İstiklal’de Rus Konsolosluğu önünde başlayan Kafkasya Forumu’nun organize ettiği soykırım yürüyüşü ve haykırışı geniş katılımlarla yapılıyor.
Destanlar yazdığımız yurtlarımız
Hiçbir soykırım yalnız değildir. Dünya üzerinde soykırım yaşayan halkların hemen hepsinin benzer acılara maruz kalması onların birleştirici bir özelliğidir. “Demokratik devlet güneş gibidir, ışığını verirken çiçek ayırmaz” sözünün tersine, baskıcı devletlerin geçmişi de yerlerinden, yurtlarından koparılan çiçeklerin hikâyeleriyle doludur. Bugün artık soykırıma ve sürgüne maruz kalan halkların birbirlerinin acılarını hissetmeleri mümkündür ve bu acıların üstüne iyileştirici tohumlar serpmelerinin zamanıdır.
Bütün bu yaşananlar dünya kamuoyunun gözleri önünde gerçekleşirken “duymadım, görmedim, bilmiyorum” diyenler insanlığa ihanet ettiklerinin farkında değiller. Yapan kadar sessiz kalanın suçlu olduğu Çerkes soykırımında yaşanan vahşet, dram ve hüzün bir makaleye, bir dergi ya da gazete sayfasına sığmayacak kadar büyük ve hazindir.
Geri istiyoruz artık dilimizi, düşlerimizi, şarkılarımızı,
Geri istiyoruz artık destanlar yazdığımız yurtlarımızı,
Geri istiyoruz artık geleceğimizi, rüzgâr kanatlı atlarımızı,
Geçmişi unutmadan, unutturmadan!