Melih Mol
Geçtiğimiz ay (Şubat 2012) İngiliz yazar Charles Dickens’ın doğumunun 200. yıl dönümü çeşitli etkinliklerle kutlandı; dünya çapında pek çok edebiyat sever çağının tanığı büyük İngiliz yazarı saygıyla andı. Geride klasik edebiyatta erişilmesi güç bir külliyat bırakan Dickens’ın şüphesiz en ayırt edici yanı özellikle de yoksulların gündelik hayatını en çıplak haliyle tasvir etmesi ve mükemmel bir karakter yaratıcısı olmasıydı. Oliver Twist, David Copperfield, Mr. Gradgrind, Ebenezer Scrooge, Mr. Micawber bu karakterlerden yalnızca birkaçı.
Dickens 1812 yılında Portsmouth’ta doğdu. Babası borç batağına düşüp hapse girene kadar görece mutlu geçen çocukluğu, babasının iflasını takiben çalımak zorunda kalmasıyla değişti. Küçüklüğünde bir asilzade olma hayalleri kuran Dickens için ileriki yıllarda onlarca karakterde hayat bulacak olan deneyimler, hem yazarlığını hem de hayatının geri kalanını etkiledi.
Yazarlığa gazeteci olarak başlayıp ilk hikayelerini “Boz” takma adıyla yazan Dickens’ın ilk önemli romanı Oliver Twist 1837-39 yılları arasında aylık parçalar halinde yayınlandı. Çocuk yaşta çalışmaya başlayan öksüz Oliver Twist’in acıklı öyküsünü ve maceralarını anlatan roman özellikle üst sınıf İngilizler için şaşkınlık verici nitelikteydi. Sanayinin gitgide geliştiği, endüstriyel kapitalizmin palazlandığı ve çocuk emeği sömürüsünün en üst seviyesine çıktığı bu dönemde, çocuk bir işçinin romandaki gerçekçi tasviri, zengin İngilizlere hayal dahi edemeyecekleri yoksulluklar hakkında fikirler veriyordu[1].
Toplumsal gerçekçi romanların erken örneklerinden biri sayılan Oliver Twist, çocuk emeğinin yanı sıra Viktorya Dönemi burjuvazisinin ikiyüzlülüklerinin ve Yoksulluk Yasası[2] gibi işçi sınıfına ve yoksullara yönelik saldırıların teşhirinin yanı sıra sınıf çatışmalarının müstehzi bir dille eleştirisini de içeriyordu. Oliver Twist’i babasının ölümünden sonra annesine ve kızkardeşine bakmak zorunda kalan Nicholas Nickleby’nin hikayesi izler. Nicholas Nickleby de Oliver Twist gibi aylık bölümler halinde yayınlandı. Nicholas Nickleby, yayınlanmasının hemen ardından Dickens’ın hayatı boyunca sürecek ününü sağlamlaştırdı. Oliver Twist’in hikâyesi kadar acıklı değilse de Nicholas’ın hikâyesi de yoksulların hayatının ve dayanılmaz çalışma koşullarının gerçekçi tasvirini içerir.
Dickens bir diğer önemli romanı Martin Chuzzlewit’i kaleme aldığı sırada, ünü denizaşırı ülkelere ulaşan bir yıldızdı artık[3]. David Copperfield, Bleak House, Zor Zamanlar, İki Şehrin Hikâyesi, Büyük Umutlar, Ortak Arkadaşımız gibi romanlar da parçalar halinde yayınlandı, hemen hemen tamamı beyaz perdeye aktarıldı ya da ilham kaynağı oldu.
Dickens, yukarıda da belirtildiği gibi, toplumsal gerçekçi akımın erken temsilcilerinden biri. Yalnızca yoksulların yaşadığı akıl almaz zorlukların değil, evlilik, eğitim, hukuk gibi toplumsal kurumların eleştirisi de Dickens romanlarının önde gelen konuları arasındadır. Yazılmalarının üzerinden geçen onca zamana rağmen Dickens kitaplarının halen yaygın bir okuyucu kitlesine ulaşıyor olması, Tolstoy ve Orwell gibi pek çok yazarın Dickens romanlarına yönelttikleri övgüleri haklı çıkarıyor.
[2] Yoksulluk Yasası: İlki Elizabeth döneminde geçen, yoksulluğu bitirmeye yönelik yasa. Yoksulluk Yasası’nı özü itibariyle kapitalizmin kriz dönemlerinde sürekli olarak uyguladığı “kemer sıkma” politikalarına benzetmek yanlış olmaz.
[3] Dickens’ın, ABD’ye yaptığı ziyaretlerde, hayranlarının yoğun ilgisi sebebiyle arabasından inemediği anlatılır.