Baha Coşkun
Modern siyasetin merkezî kavramı ulus devlettir. Modern siyasetçilerin ilk görevi ulus devletin inşasıdır. Ulus devletin inşasına teorik ve pratik olarak ulusun inşası ile başlanır, buna paralel olarak da ulus referansından hareket eden devlet inşa edilir. Ulusun inşası dil, din gibi açılarından bir homojenleştirme sürecidir. Bu açılarından farklı olan unsurlar ulusun tarihinde ve vatanında barındırılmaz, yok edilir. Farklı olanların yok edilmesi için devlet tarafından merkezî politikalar uygulanır. Genel ve mecburî eğitim, gazete ve radyo farklı olanların yok edilmesi için geliştirilmiş yumuşak politik araçlardır. Bunların yanında cinayet, katliam, mübadele, mecburî iskân, sürgün, soykırım gibi sert politik araçlar da geliştirilmiştir.
“Homo homini lupus”
Her ulus devlet kendi tarihsel koşullarına göre bu araçları kullanır. Farklı kimlikler yok edilmeden ulusal birlik mümkün olmayacağından, ya ulus inşasından vaz geçmek ya da hangisi gerekiyorsa o aracı kullanarak farklı kimlikleri yok etmek modern siyasî zihniyet için kaçınılmaz bir zorunluluktur.
Modern zihniyette insan insanın kurdudur. Bunun modern siyasî zihniyete yansıması ulusun ulusun kurdu olması, ulusun farklı olan dillerin, dinlerin, etnik kimliklerin kurdu olması, bunların da hem birbirlerinin hem de devletin kurdu olması halidir.
Gellner’e göre kadim devlet avcı-toplayıcı devlettir. Toplumsal kimlikleri kendisi üretmez. Toplumsal kimlikler toplumun kendisi tarafından üretilir. Kadim devlet sadece kendisinin toplumdan avladığı-topladığı-devşirdiği insanlar için, modern bir terimle söylersek kendi bürokrasisi için kimlik üretir.
Modern devlet ise bahçıvan devlettir. O toplumsal kimliklerin üretilmesi işini toplumun kendisine bırakmaz. Kendisi üretir ve topluma zorla dayatır. Bu kimliğe uymayanları imha eder.
İnsanlık tarih boyunca birçok katliam olmuştur. Soykırım, kurbanların sayısı ile ilgili bir mesele değildir. Özetlemeye çalıştığım modern siyasî zihniyetle alakalı bir şeydir ve bu yüzden soykırım modern bir olgudur. Ve her milliyetçliğin içinde soykırım potansiyeli vardır; tarihsel koşullar ve toplum mühendisliği ihtiyaçları gereği her an kuvveden fiile çıkabilir.
Büyük felaket ve karabasan
Bu “büyük felaket” bizim başımıza gelmiş ve bizim milliyetçiliğimiz içerisindeki soykırım potansiyeli kuvveden fiile çıkmıştır. Bu “büyük felaket” kardeşlerimizin başında patlamış, bizim de “başımıza gelmiştir”. Bu, her şeyden önde kardeşlerimiz için korkunç bir trajedidir. Bizim için ise hâlâ daha uyanmaya çalıştığımız bir “karabasan”dır.
Avrupa’da ortaya çıkan modern fikirlerin, modern siyasî fikirlerin Osmanlı İmparatorluğu’na sirayet etmesinden sonra Osmanlı’da modern siyaset özneleri oluşmaya başladı. Yalnızca Türkler arasında değil, Rumlar, Bulgarlar, Sırplar, Ermeniler v.s. arasında da.
İttihat Terakki adındaki modern siyasî özne, gerek duyduğu ve Dünya Savaşı sebebiyle uygun ortam bulduğu anda tehcir/büyük felaketi uyguladı.
Yunus Emre’de, Karacaoğlan’da ifadesini bulan Türkmen etnik kimliğinin, Mevlana’da, Gazali’de ifadesini bulan Müslüman kimliğinin, Sinan’da, Itrî’de ifadesini bulan Osmanlı kimliğinin bu “büyük felaket”i yaratamadığı, yaratamayacağı bilinmelidir. Felaket Avrupa’dan yayılan millet, milliyetçilik gibi yeni siyasal kavramların ürünüdür.
Bazı halklar şanslıdır
Hiçbir halk bu kasaplık ideolojisine direnememiştir. Demir yumrukla ya da kadife eldivenle, ama mutlaka etnik/dinsel kimlikleri yok edip ulusal kimlikleri inşa etmişlerdir. Milliyetçiliğin olduğu her halkın Talat Paşa yaratma potansiyeli vardır. Bazı halklar şanslıdır. Bu potansiyel kendini gerçekleştirmemiştir. Bazıları şanssızdır. Bu potansiyel kuvveden fiile çıkmıştır.
Talat Paşalar Türkmen, Osmanlı, Müslüman olmadan önce moderndir. Ermeni, Osmanlı ve Hıristiyan olmaktan önce modern olan Ermeni siyasetçiler de vardı.
Türk siyasî seçkinlerini tüm dünyayı istila eden bu zehirli fikirlerin etkisi altında kaldıkları için suçlayabilir miyiz? Hayır ve evet. Hayır, çünkü bu zehirden masun kalan hiçbir halkın siyasî seçkinleri maalesef olamadı. Evet, çünkü modern siyasetçilerin hepsi suçludur. Bilfiil hepsi genosit suçlusu olmasa bile, bilkuvve her modern siyasetçi genosit suçlusudur.
İttihat ve Terakki Dünya Savaşı’ndan çok önce kendisine Ermenisiz bir ülke yaratmak hedefini koymuş, bunun için her türlü politik aracı kullanmış ve Dünya Savaşı’nın yarattığı uygun ortamda da bu araçlara tehcir/büyük felaket denilen en etkili aracı ilave etmiştir.
Sanık sandalyesi
Soykırım mahkemesinde sanık sandalyesinde asıl oturması gereken modern siyaset felsefesi ve teorisidir. Milliyetçilik ve millî devlettir. Hiçbir halk, hiçbir din, hiçbir etnisite değil.
Tehcir yollarında veya Der-Zor çöllerinde alçakça bıçaklanan, uçurumlardan atılan, günlerce kokuşmuş bir at toynağından kemirdiklerinden başka boğazından bir şey geçmeyen, gencecik kızları tecavüze uğrayan insanlardan mucize kabilinde kurtulanların torunlarından bana kızabilecek olanlar çıkacaktır. Onları anlıyorum.
Tehcir/büyük felaket katillerinin bir bölümünün annemin bana öğrettiği ve benim de çok sevdiğim bu dili konuştukları, annem babam gibi oruç tutup namaz kıldıkları aklıma geldikçe, bir utanç duyusu içimi kaplamıyor değil. Ama modern fikirler bu topraklara gelmeden önce bu dili konuşan, oruç tutan, namaz kılan aynı insanlar bir tehcir/büyük felaket organize etmedi. Mahkûm edilmesi gereken Türkmen etnik kimliği veya Müslüman dinsel kimliği veya Osmanlı kimliği değil, modern millî kimliklerdir.
Aklım bunları söylerken içimde gene de buruk bir şeyler kalıyor. Keşke benim toplumumda ulus devlet tehcir/büyük felaket denilen politik araç kullanılmadan inşa edilebilseydi diyorum. Keşke modern siyaset teorisine içkin olan ve dolayısıyla her ulus devlette bilkuvve mevcut olan bu büyük felaket benim toplumumda da bilkuvve bir şey olarak kalsa idi. Keşke Yunus Emre’nin dilinin, Mevlana’nın dininin başına bu “ büyük felaket” gelmese idi.