Atilla Dirim
Özellikle İkinci Dünya Savaşı’nı konu eden filmlerde sık sık birtakım atölyelerde ellerinde büyüteçlerle, mikroskoplarla harı harıl çalışan insanlar görülür. Kimi sahte Nazi evrakları hazırlar, kimi sahte para, kimi kurşundan harf veya mühür döker, kimi de sahte vergi levhası. Bu insanların yaptıkları işler kusursuzdur, filmde seyredince insan gerçek hayatta bu kadar kusursuz işlerin çıkartılması asla mümkün olamaz diye düşünür.
Oysa bu insanlar gerçek hayatta da varlar, gerçekten de kusursuz işler çıkartırlar. Faşizme karşı mücadelenin adsız kahramanlarından olan Adolfo Kaminsky, hazırladığı sahte belgelerle binlerce insanın hayatını kurtardı. İkinci Dünya Savaşı’nda Fransa’da Résistance örgütünün bir üyesi olarak Nazilere karşı mücadele etti. Bu sırada belki eline silah almadı, fakat hazırladığı sahte evraklarla özellikle Nazilerin elinden kaçırılmaya çalışılan Yahudi çocuklarına yeni kimlikler kazandırdı. Savaştan sonra “sıradan” bir hayat sürmek için köşesine çekilmeyi aklından bile geçirmedi, dünyanın her yerinde zulüm görenlere ve devrimcilere, sahte pasaportlar ve kimlik belgeleri hazırlamaya devam etti.
Adolfo 1925 yılında Rus Yahudisi terzi bir babanın ve pogromlardan kaçan bir annenin çocuğu olarak Arjantin’de dünyaya geldi. Babası Fransa’nın insan haklarını tam olarak uygulayan bir ülke olduğunu düşünüyordu, bu yüzden 1932’de Paris’e göç ettiler.
Burada huzur içinde yaşayan Kaminsky ailesi, 1938’de Normandiya’ya, Vire şehrindeki bir akrabanın evine taşındı. O dönemde 13 yaşlarında olan Adolfo, okul gazetesinin matbaa işlerini üstlenmişti. Tipografi, gravürler, kâğıt türleri en çok ilgilendiği konulardı.
Renklerin sırları
Adolfo ressam olmak istiyordu, ama ailesi ileride aç kalacağı gerekçesiyle buna izin vermedi. Hatta kendinden büyük olan ağabeyi, yapmış olduğu çizim ve resimleri yırtıp attı. Bunun üzerine 14-15 yaşlarındaki Adolfo kimya deneyleriyle ilgilenmeye başladı. Laktik asidin bazı mürekkep türlerini görünmez yapabildiğini fark edince çok heyecanlandı. Bir boya ustasının yanında çalışmaya başladı; renklerin sırlarını keşfetmesinin yanı sıra sabunlar ve mumlar üretti, işlenmemiş ham tuzun nasıl sofra tuzu haline dönüştürüleceğini öğrendi. Bütün bunları ücretsiz olarak etrafına dağıtıyordu.
Almanlar 1940 yazında Fransa’yı işgal ettiklerinde, Kaminsky ailesinin hayatı bir anda kökten değişti. Naziler Adolfo’nun annesini hareket halindeki bir trenin penceresinden aşağı attı. İki yıl sonra kapısını çalan bir Résistance üyesi, 17 yaşındaki Adolfo’ya sabun, mum ve sofra tuzu üretmekten daha tehlikeli görevler üstlenmek isteyip istemediğini sordu. Adolfo buna dünden hazırdı.
Böylece Résistance’ın saflarında sabotaj eylemlerine başlayan Adolfo, annesinin ölümünden sonra içine düştüğü derin çukurdan yavaş yavaş çıkmaya başladı. Kendisini iyi hissetmesinin yanı sıra, içi gurur doluydu: O artık bir direnişçiydi.
En küçük hata ölüm demek
Adolfo, babası ve kardeşleri 1943 yazında yakayı ele verdi ve Gestapo tarafından tutuklanarak Paris yakınlarındaki Drancy Toplama Kampı’na götürüldüler. Buradan her gün binlerce Yahudi trenlere doldurularak Auschwitz’e gönderiliyordu. Ancak Kaminsky ailesi Arjantin vatandaşıydı. Arjantin konsolosunun araya girmesiyle üç ay sonra Drancy’den serbest bırakıldılar. Résistance bir kez daha Adolfo ile ilişki kurdu. Bu kez bir matbaada görevlendirildi.
Adolfo, hayatı boyunca sürecek olan sahte evrak hazırlama faaliyetlerine başladı: “Küçücük bir tavan arasında beş kişi çalışıyorduk. İçerisi cayır cayır yanıyordu ve kimyasalların zehirli kokuları ciğerlerimizi söküyordu. Her gün yüzlerce sahte evrak hazırlıyordum. Uyumaya bile vaktim yoktu. Uykum geldiğimde, bu bir saatlik kaybın 30 çocuğun yaşamına mal olacağını düşünüyordum!”
Sahte evrak hazırlamak özen ve dikkat gerektiriyordu. Kâğıdın kalitesi, filigran özellikleri, fotoğraflardaki damganın yapısı gibi ayrıntılardan birine bile gereken önemin verilmemesi, evrak sahibinin ölümü anlamına gelebiliyordu.
Bir defasında bir görev az kalsın felaketle sonuçlanacaktı. Fransa’nın kurtarılmasından sonra, savaş Almanya topraklarında devam ediyordu. Résistance’ın paraşütçülerinin düşman hatlarının arkasına indirilmesi gerekiyordu. Almanya topraklarında kullanabilmeleri için sahte kimlik belgeleri de hazırlanmıştı. Ancak Adolfo, orijinal bir Alman belgesinin üzerindeki büyük kırmızı “GEÇERSİZ” ibaresini (Almanca bilmediği için) özenle kopyalayarak, hazırladığı sahte belgelerin üzerine uyguladı. Evrakları teslim almaya gelen kişinin durumu fark etmesi, büyük bir felaketi son anda önledi.
Patlamayan bomba
Adolfo çalıştığı teşkilat birimlerinde sadece sahte evrak hazırlamakla görevli değildi, aynı zamanda çift tabanlı çanta, fotoğraf ve film hazırlamak gibi teknik işler de yapıyordu. Hemen her sorun için bir çözüm üretebiliyordu. Savaştan sonra Filistin’e göçmen taşıyan bir örgüt için sahte evrak hazırladı. Günün birinde ondan İngiltere Dışişleri Bakanı Ernest Bevin’i öldürecek bir bomba hazırlamasını istediler. Adolfo görevi kabul etti, ancak hazırladığı bomba patlamadı. “Bir insanın ölümünün yükünü taşımak istemiyordum. Bu yüzden ateşleme mekanizmasını bombayı patlatmayacak şekilde tasarladım.”
Adolfo, 1948’de İsrail devletinin kurulmasını coşkuyla karşılayanlar arasında bulunmuyordu. Bu devlet, bir Yahudi devletinden beklediği şey değildi. Kurulan devletin din ağırlıklı olması ve vatandaşlarının yarısını ikinci sınıf insana indirgemesi onu dehşete düşürmüştü.
Hiç para kabul etmedi
Adolfo 1960’lı yılların başında yeteneğini Cezayir’in bağımsızlık savaşında FLN’nin hizmetine sundu. Daha sonra Belçika’ya geçerek burada uzun süre yeraltında yaşadı ve Güney Amerika’daki özgürlük hareketlerinin savaşçılarına, Güney Afrika’daki Apartheid rejiminin, Yunanistan’ın askerî cuntasının, İspanya ve Portekiz faşizminin kurbanlarına sahte evraklar hazırlamayı sürdürdü. Amerika’da Vietnam savaşına katılmak istemeyen savaş karşıtları için bile sahte evraklar hazırladı.
Bugün 85 yaşında olan Kaminsky, yaptığı bütün bu işler karşılığında tek kuruş para almadı. Faaliyetlerini yıllarca sürdürdüğü dikkate alınırsa, hayatını zengin bir insan olarak geçirmediği anlaşılabilir. Neden böyle yaptığı sorulduğunda verdiği cevap çok açıktı: “Bunu yapmam mümkün değildi. Hizmetlerim karşılığında para alsaydım, kendimi paralı bir asker gibi hissederdim. Bu da en büyük servetim olan özgürlüğümü kaybetmem anlamına gelirdi!”