İbrahim Sediyani
Bülent Arınç, 25 Mayıs 1948 tarihinde Marmara bölgesinin Bursa şehrinde dünyaya gelmiş.
“Mayıs”, Latince.
“25 Mayıs 1948”, Gregoryen takvimi.
“Tarih”, Arapça.
“Marmara”, Yunanca.
“Bursa”, Yunanca.
“Şehir”, Farsça.
“Dünyaya gelmiş”, leylekçe.
Lise eğitimini Manisa kentinde almış ve Manisa Lisesi mezunuymuş.
“Manisa”, Yunanca.
“Kent”, Yunanca.
“Lise”, Fransızca.
“Mezun”, Arapça.
1970 senesinde Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirip avukat olmuş.
“Sene”, Arapça.
“Angora”, Yunanca.
“Engurî”, Farsça.
“Üniversite”, Latince.
“Hukuk”, Arapça, ama buradaki Kemalistçe.
“Fakülte”, Latince.
“Avukat”, İtalyanca.
Manisalı olduğu için memleketi Manisa’da serbest avukatlık yapmış.
“Serbest”, Kürtçe.
“Memleket”, Arapça.
“Manisalı”, Tarzanca.
Refah Partisi’nden milletvekili seçilerek 1995’te parlamentoya girmiş.
“Refah”, Arapça.
“Parti”, Latince.
“Millet”, Arapça.
“Vekil”, Arapça.
“Parlamento”, İtalyanca.
Bu dönemde Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet Komisyonu ve Türkiye-AB Karma Komisyonu’nda çalışmış.
“Millet”, Arapça.
“Meclis”, Arapça.
“Adalet”, Arapça.
“Komisyon”, Latince.
“Avrupa Birliği”, bilmece bildirmece.
“Türkiye Büyük”, gülmece güldürmece.
28 Şubat postmodern darbe sürecinde Refah Partisi kapatılmış.
“Şubat”, Kürtçe.
“Darbe”, Kemalistçe.
“Postmodern”, Latince.
“Müslüm Gündüz – Fadime Şahin”, biz Elâzığlıların komşu Malatyalılara karşı tarih boyunca elde ettiğimiz tek üstünlük.
Kapatılan Refah Partisi’nin yerine kurulan Fazilet Partisi’nden 18 Nisan 1999’da ikinci kez milletvekili seçilmiş.
“Nisan”, Kürtçe.
“Refah”, Arapça.
“Parti”, Latince.
“Fazilet”, Arapça.
“Parti kapatmak”, pek bir sevimsizce.
Fazilet Partisi de aynı akıbete maruz kalıp Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılmış.
“Akıbet”, Arapça.
“Maruz”, Arapça.
“Mahkeme”, Arapça.
“Anayasa Mahkemesi”, kimse bilmiyor nece.
Daha sonra Adalet ve Kalkınma Partisi kurulmuş ve ona katılmış.
“Parti”, muhafazakâr demokrat ve Latince.
“Kalkınma”, abdestli kapitalizm ve Türkçe.
“Adalet”, rafa kaldırıldı ve Arapça.
AK Parti Hükûmeti’nin başlattığı ve önce “Kürt Açılımı”, sonra “Demokratik Açılım”, en nihayetinde de “Millî Birlik ve Beraberlik Projesi” adını verdiği paket başta Kürt halkı olmak üzere tüm halk nezdinde büyük ümit ve heyecan dalgası yaratmış.
“Kürt”, Kürtçe.
“Demokratik”, Yunanca.
“Demokratik Açılım”, ben de seni!
“En nihayet”, Arapça.
“Millî”, Arapça.
“Beraber”, Kürtçe.
“Proje”, Fransızca ve 1915 tarihli.
“Millî Birlik ve Beraberlik Projesi”, halay da bizim, horon da bizim, zılgıt da bizim, zeybek de bizim, Mastika da bizim, Şemmamê de bizim!
“Halk”, Arapça.
“Nezdinde”, Arapça.
“Ümit”, Farsça.
“Heyecan”, Farsça.
“Paket”, Fransızca.
“Demokratikleşme”, kökü Yunanca, kuyruğu Türkçe.
Şu anda hükümette başbakan yardımcısı ve hükümet sözcüsü olarak vazifesini icra ediyor.
“Hükümet”, Arapça.
“Başbakan”, Recep Tayyip Erdoğan. “Türkçe dışındaki dillere hayat hakkı tanımayan” Türkiye’nin başbakanı olarak “tam dört tane resmî dili olan” İspanya’nın başbakanı ile birlikte “Medeniyetler İttifakı”na eşbaşkanlık yapıyor. Futbolla yakından ilgili. Türkiye’de Fenerbahçe’yi, İspanya’da ise “kendisini Katalonya Millî Takımı olarak gördüğü için” formasına reklam almayan ve İspanya devletinin de buna hoşgörüyle yaklaştığı Barcelona’yı tutuyor. Kendi ülkesinde Kürdistan ve Lazistan isimlerini kullanmak yasak, fakat Katalonya ve Bask takımlarında oynayan Türk futbolcularıyla gurur duyuyor.
“Sözcü”, okuma yazma bilmeyenlerin çıkardığı bir gazete. Argo dilinde yayın yapıyor. Her 10 Kasım günü “Atatürk Yaşasaydı” adlı mizah sayfası hazırlıyor.
“İcra”, Arapça.
“Hak”, Arapça.
“Vazife”, Arapça.
“Hak yok vazife vardır”, Millî Güvenlik derslerinde bize sık sık okutulan ve ezberletilen şiir.
Şu anda 63 yaşında, fakat yakında 64’e girecek. Evli; iki çocuk babası.
“İki çocuk babası”, normalde en az üç olması lazım, fakat hâlâ geç kalmış değil.
Sempatik ve naif bir insan. Hislidir, sık sık gözyaşı döker. Kibar ve beyefendidir. Bu yüzden hasımları tarafından bile sevilir. Karizması “kodu mu oturtması” değil, nezaketidir.
“Sempatik”, Yunanca.
“Naif”, Arapça.
“İnsan”, Arapça.
“His”, Arapça.
“Gözyaşı”, Kürt Sorunu.
“Kibar”, Kürtçe.
“Efendi”, Yunanca.
“Hasım”, Arapça.
“Nezaket”, Arapça.
“Karizma”, Latince.
“Quaresma”, Beşiktaş’ın Portekizli futbolcusu.
Ancak bütün bu artı yönlerine karşın, bir de eksi yönü var bu anlattığımız zat-ı muhteremin. Kendi anadili haricinde hiçbir dili öğrenmemiş, bilmemiş. Diğer diller konusunda hiçbir şey bilmiyor. Sadece birazcık, o da “orta derecede” İngilizcesi var, o kadar!
“Anadil”, Allâh’ın âyeti.
“Bilmemek”, ayıp değil, öğrenmemek ayıptır.
“Zat”, Arapça.
“Muhterem”, Arapça.
“İngilizce”, İngilizce.
“Orta derecede”, this is a book.
Yaşasın cehennem!
Fakat kendi anadili dışındaki dilleri bilmediği, diğer bir dili hiç öğrenmediği halde, başka diller hakkında yargıda bulunuyor, ahkâm kesiyor. Ve ne kadar nazik bir insan olursa olsun, bilmediği bir konuda ahkâm kesen, tanımadığı bir şeyi yargılayan herkesin yaptığını o da yapıyor: Nezaketsizlik!
Aslında “nezaketsizlik”, yaptığı şey için kullanılabilecek en hafif kelime. Ancak ben yine de üç sebepten dolayı en hafif kelimeyi kullandım:
Birincisi, babam yaşında bir insan olduğu için. Yani yaşına hürmeten.
İkincisi, sevdiğim ve değer verdiğim bir insan olduğu için. Ve bugüne kadar, kalbimde ona karşı sevgi ve muhabbet dışında hiçbir duyguyu taşımamış olduğum için.
Üçüncüsü ve en önemlisi, her ne kadar bu zat-ı muhterem, ırkçılığın ve kavmiyetçiliğin Allah ve Resûlü tarafından lanetlendiğini, ırkçılık ve kavmiyetçiliğin İslam’da yeri olmadığını henüz layıkıyla kavrayamamışsa da, ben yine de onun zahirî görüntüsüne bakarak kendisini Müslüman bir insan olarak bildiğim ve Müslüman kardeşim olarak gördüğüm için.
Bu zât, hakkında hiçbir bilgiye sahip olmadığı ve konuşup yazmasını da bilmediği Kürtçe’ye 70 milyon insanın önünde açıkça hakaret edebiliyor. Bu ülkede 20 milyon insanın anadili olan bir dili herkesin önünde aşağılayabiliyor.
Eğer biraz olsun Müslümanlık ve insanlık iddiası varsa, Kürt halkından özür dilemelidir. Eğer bunu yapmazsa, geçen gün Bediüzzaman Said-i Kürdî’den aktardığı “Zâlimler için yaşasın cehennem!” sözü, Allah muhafaza, kendisine de yönelebilir. Çünkü Said-i Kürdî o sözü Suriye rejimi için değil, Kürtçe’ye hayat hakkı bile tanımayan Türkiye rejimi için söylemiştir. Dış politikaya alet etmeye gerek yok; Üstad’ın sözü “meclisten içeridir”.
Kürtçe’nin medeniyet dili olmadığını, zengin bir dil olmadığını söylüyor. Bunu da “Kürtçe eğitim” yapılmasının “imkânsız” olduğunu ispatlama çabasıyla yapıyor.
Eğer bu sözleri, anadili Arapça, Farsça veya Yunanca, Fransızca olan biri söylemiş olsaydı, kendisini ciddîye alır, bunca yasaklamalar, inkâr, imhâ ve asimilasyon politikalarına rağmen Kürtçe’nin bugün dünyanın en zengin dillerinden biri olma özelliğini hâlâ koruduğunu bilimsel veriler ve kaynaklar ışığında izah etmeye çalışırdım.
Ancak Doğu ve Batı dillerinden arakladıkları kelimelerle anadillerini zenginleştirmiş, konuştukları dildeki sözcüklerin %80’ini başta Kürtçe olmak üzere diğer dillerden çalmış, bu gerçeği de en iyi bizzat kendileri bildiği için diğer dilleri inkâr, yasaklama ve asimilasyon ile tatmin olmayıp bir de pervasızca aşağılamaktan ve hakaret etmekten imtina etmeyenlere karşı böyle bir çaba içerisine girmem.
Bir medeniyet dili
Kürtçe’nin dünyanın zengin dillerinden biri olduğunu kavramak için dilbilimci ya da akademisyen olmaya gerek yoktur. Sadece hem Kürtçe’yi hem de Doğu ve Batı dillerini biliyor olmanız yeterlidir.
Ancak bu yaşına kadar kendi anadili dışında hiçbir dil öğrenmemiş, bilmemiş, öğrenmediği ve bilmediği gibi, hakkında hiçbir bilgi sahibi olmadığı ve okuma yazmasını da bilmediği bir dil hakkında yargıda bulunabilen insanların bunu anlayabilmesi mümkün değildir.
Almanya’ya 1960 senesinde işçi sıfatıyla gelen Türklerin çocukları 50 yıl sonra bugün Türkçe bilmiyor.
Dünya savaşı döneminde Rusya ve Kazakistan’da kalan Almanlar, 50 yıl sonra 1990’larda Almanya’ya toplu olarak getirilip hepsine Alman vatandaşlığı verildiğinde tek kelime Almanca bilmiyorlardı.
Bugün Almanya’daki Türklerin çocukları evde Almanca, Rusya’dan getirtilen Almanların çocukları da evde Rusça konuşuyor.
Almanca gibi zengin, köklü ve güçlü bir dil, Sovyetler Birliği’ndeki yasak ve asimilasyona 50 yıl bile dayanamadı, unutuldu.
Türkçe ise, Almanya’da yasak ve asimilasyon olmadığı halde 50 yıla kalmadan unutuldu. Türk derneklerinin çabalarıyla ayakta kalmaya çalışıyor.
Kürtçe ise medeniyet düşmanı ırkçı rejimin bunca baskılarına, yasak ve imhâ, inkâr ve asimilasyon politikalarına karşı hâlâ hayatın her alanında Kürtler tarafından konuşulup yazılmakta.
Çünkü Kürtçe bir medeniyet dilidir. Bu medeniyet, ilim, kültür, icad, çevre bilinci ve şehircilik, sanat ve edebiyât medeniyetidir. Barbarlık, kılıçtan geçirme, tahtını kaptırmamak için kundaktaki bebeği boğma, tahta geçmek için kendi öz kardeşlerini öldürme, işgal, ırkçılık, inkâr ve asimilasyon medeniyeti değil.
Kürtçe’nin zengin bir dil olmadığını söyleyip hakaret eden ve aşağılayan zat-ı muhteremin biyografisini eksiksiz aktardım.
Bu biyografiyi, onun bizzat kendi kişisel web sitesinden aktardım. Yani bizzat kendisinin o pek övündüğü “öz Türkçe”siyle yazdığı otobiyografiyi aktardım.
Türk etnik topluluğunun bir mensubu olduğu için galiba ahirette cenneti de otomatik olarak garantilemiş olduğuna imân etmiş olan bu kardeşimizin, dünyada bildiği tek dil olan kendi anadili Türkçe yazdığı otobiyografi yukarıdadır.
Türkçe kaleme alınmış olan 300 kelimelik biyografisinde topu topu 15 tane “öz Türkçe” sözcük var. Türkçe’de toplam kaç kelime varsa hepsi kullanılmış yani anlayacağınız.
Bılınd Arinc
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, 63 yaşında, anadili Türkçe, üniversite mezunu, ilkokuldan üniversite bitimine kadar anadili Türkçe eğitim almış, hukukçu, siyasetçi, devlet adamı, hükümet sözcüsü…
Böylesine önemli bir konumda bulunan bu zat-ı muhterem, bütün hayatı boyunca kendi anadili Türkçe eğitim aldığı halde, 63 yıllık ömründe topu topu 15 tane Türkçe sözcük biriktirebilmiş. Türkçe’de toplam kaç tane sözcük varsa hepsine denk gelecek kadar tecrübeli ve birikimli yani.
Ortada nasihat edilecek değil, acınacak bir durum var hakikaten.
Sen gel beş sene ilkokul, üç sene ortaokul, üç sene lise, dört sene de üniversite oku, Türkçe olarak oku, fakat bu 15 senelik eğitim hayatında sadece 15 tane Türkçe kelimeyle karşılaş. Ondan sonra de ki, “Kürtçe eğitim dili olamaz. Çünkü zengin bir dil değil.”
Peki, “Kürtçe zengin bir dil değil” diyen bu insan kim?
Adı – soyadı: Bülent Arınç.
“Bülent”, Kürtçe.
“Arınç”, Kürtçe.
Kürtçe kökenli “bülent” kelimesi, “yüksek, yüce, ulu” anlamına gelir. Kürtçe “bılınd” kelimesi Türkçe’ye “bülent/bülend” şeklinde geçmiştir.
Yine Kürtçe kökenli olan “arınç” kelimesi “huzur, güven, emniyet” anlamına gelir. Kürtçe “arinc” kelimesi Türkçe’ye “arınç” şeklinde geçmiştir.
Anlayacağınız, “Kürtçe zengin bir dil değil” diyen bu devlet büyüğümüzün bizzat kendi adı ve soyadı bile Kürtçe.