Şemsi Dinç
KCK Türkiye Meclisi’nin İstanbul’daki örgütlenme ve faaliyetleriyle ilgili davanın iddianamesi hazırlandı. 2403 sayfalık iddianamede, Prof. Büşra Ersanlı hakkında 22,5 yıl, Ragıp Zarakolu hakkında 15 yıl hapis cezası isteniyor.
KCK davalarının binlerce tutuklusu var. Belediye başkanları, belediye meclis üyeleri, BDP İl Başkanları ve yüzlerce BDP üye ve yöneticisi tutuklu.
“Terör örgütü”ne sempati
İddianamenin özü, BDP’nin KCK’nin organik bir parçası olduğunu kanıtlamaya ayrılmış. Bu iddianın kanıtı ise, telefon dinlemeleri. Bir suç işlendiğine dayanak yapılacak hemen hiçbir delilin gösterilmediği iddianame, esas olarak siyasî bir iddiayı kanıtlamaya adanmış. Bu iddia ise açık alanda, siyasî partiler yasasına uygun bir şekilde faaliyet gösteren BDP üyelerinin, ama sadece BDP üyeleri değil, Kürt halkıyla dayanışma sergileyenlerin de, bilerek ve isteyerek terör örgütünün emellerine sinsice hizmet ettiğini kanıtlamak.
Hatta Ragıp Zarakolu’nun uluslararası prestijini kullanarak “terör örgütü”ne sempati yaratmak istediği bile iddianamenin konusu. Savcıya göre yıllar içinde verdiğiniz mücadeleyle, insan hakları için sürdürdüğünüz mücadeleyle oluşan etkinizi sadece savcının sınırlarını çizdiği bir alanda kullanabilirsiniz!
Yine de hakkını yememek gerek, iddianame, bazı BDP’lilerin ve Kürt halkının talepleri için mücadele eden bazı insanların, bir yanılgı içinde olduğunu söylüyor. Yanılgı içinde olanlar, bilmeden KCK’ye yardım ediyor, bilmeden KCK propagandası yapıyor!
BDP’yi siyasal alanın dışına itmek
Açık olan şu: Bu iddianame hukuksal bir metin değil. Bu, Kürt sorununda belirgin bir tutumun hukukî terimlerle süslenerek ifade edildiği bir metin. Örneğin, Hatip Dicle’nin milletvekilliğinin Yüksek Seçim Kurulu tarafından gasp edilmesinden sonra yapılan basın açıklamaları ve yürüyüşler savcı tarafından yasadışı ilan ediliyor ve bunlara katılanlar ya KCK üyesi ya da bilerek ve isteyerek “terör” propagandası yapan bir suçlu oluyor. En iyi ihtimalle kandırılmış, “büyük bir yanılgı içinde” olan ama yine de “teröre” destek veren bir şüpheli oluyor.
Bu iddia, özellikle BDP’nin Siyaset Akademisi derslerine katılanlar açısından daha belirgin bir hale geliyor. Siyaset Akademisi’nde ulusal sorun, demokratik özerklik, Bask modeli gibi herhangi bir konuyu tartışan, o konuyu anlatan, dinledikleri hakkında not alanlar savcı tarafından doğrudan “terör örgütü”nün propagandasını yapmış sayılıyor.
İddianame, tüm bir BDP faaliyetini siyasal alanın dışına itmek isteyen bir siyasî eğilimin ürünü. BDP üyesi olmak, BDP yöneticisi olmak, BDP toplantılarına katılmak, BDP eylemlerine katılmak, BDP KCK’nin organik uzantısı olarak ilan edildiği için, suç kapsamında tanımlanıyor.
Bununla da kalınmıyor. BDP ile birlikte kurulan platformlarda yer alan, seçim Bloğundan demokrasi platformlarına kadar tüm eylem zeminleri iddianamenin mantıksal sonucu olarak suçlu ilan ediliyor. Mantık çok özlü: BDP, KCK’nin siyasî uzantısı, BDP ile işbirliği yapanlar, örneğin seçimlerde BDP’nin desteklediği adayların kampanyasını destekleyenler de suçlu. Örneğin, 12 Haziran 2011 seçimlerinde İstanbul 1. Bölge adayı Sebahat Tuncel’e oy veren 93,313 kişi, KCK’ya yardım ve yataklık yapmış görülüyor. Mardin’de Ahmet Türk’e oy veren 60,023 kişi de öyle.
Tüm BDP seçmenleri, KCK’nin siyasî uzantısı olduğu iddia edilen BDP adaylarına oy verdiği için KCK’dan yargılanmalı. Bazılarımız oyumuzu “yanılgı içinde” verdiğimize Savcı Bey’i ikna edebilirsek, daha düşük bir ceza alarak kurtulabiliriz.
Çözüm istemeyen devletin belgesi
KCK iddianamesi, Kürt sorununda çözüm istemeyen devletin belgesi olarak okunmalıdır. Bu belgenin, Yargıtay Başsavcılığı’na gönderilmesi, Başsavcılığın gereğini yapmasının istenmesi de, KCK davasının BDP’yi kapatmak için başlatılan hamlenin bir evresi olduğunu gösteriyor.
12 Haziran seçimlerinin iki kazananı vardı: Biri AKP, biri de BDP, Kürt halkı. BDP, AKP’yi gerileten, Kürt illerinde yenen tek güç olarak öne çıktı. Kürt sorununun hem dile getirilmesinde hem de çözümün tartışılacağı platformlarda temel muhatap olarak öne çıktı. AKP, bükemediği bileği öpmesini öğrenmeli ve Kürt sorununda çözümden söz edenler, BDP’ye asla dokunmamalı. Binlerce BDP’linin tutuklanması, Newroz etkinliklerinin de gösterdiği gibi korkmaktan vazgeçmiş bir halkın özgürlük mücadelesini engelleyemedi.
Tayyip Erdoğan acele etse iyi olacak. Böyle giderse müzakere edeceği bir BDP bulamayacak!