Cengiz Alğan
Soldan siyaset üretenlerin 12 Eylül darbesi sonrası Türkiye siyasetine sunduğu en etkileyici, en somut, en çok tartışma yaratan kampanya, şüphesiz, “Yetmez ama Evet” kampanyasıydı. Anayasa değişiklik paketi oylaması öncesi kampanyayı başlatanların imzaya açtıkları metin şöyleydi:
“12 Eylül Anayasası’ndan ve ruhundan tümüyle kurtulmamızı sağlayacak yeni bir anayasa istiyoruz. Mevcut Anayasa değişiklik paketi 12 Eylül Anayasası’ndan tümüyle kurtulmak yönündeki taleplerimizi karşılamıyor. Ama bu paket darbe anayasasının çöpe atılması yönünde önemli bir ilk adımdır. Bu yüzden YETMEZ AMA EVET!”
Çok kısa ve derdini en sade biçimiyle özetliyor. Darbe anayasasından kurtulmanın ilk adımı olarak tespit ettiği için onaylıyor. Türk solunun, en ufak meselede bile, önce uzun bir ‘tarihsel arka plan’ anlatan, sayfalar dolusu çağrılarına hiç benzemiyor.
Bu kısa metin uzun tartışmalara yol açtı. ‘Yetmez ama Evet’ fikrini savunanlar ‘AKP işbirlikçisi’ ve ‘liboş’ ilan edildi, tehdit edildi, soldan tecrit edilmeye çalışıldı. Üzerlerine boyalar döküldü, yumurtalar atıldı.
Halk oylamasının sonucunda hüsrana uğrayanlar, bu kez, damdan taş düşse suçu Yetmez ama Evet’çilere yüklemeye başladı. Kars’taki İnsanlık Anıtı’nın yıkım kararını buraya bağladılar. Daha önce heykellere tükürüp kaldırtanlar hiç olmamış gibi! Gösterilerdeki polis şiddetinin sorumlusu Yetmez ama Evet’çilerdi. Daha önce polis gaz bombası yerine mesir macunu dağıtırmış gibi! “Yetmez ama Evet diye diye Hrant’ı öldürdüler” buyuran izansızlar bile çıktı. Hrant referandumdan 3,5 yıl önce öldürülmemiş gibi!
Oysa referandum iki açıdan çok önemliydi: 12 Eylül darbe anayasasının görev başındaki devamcılarına meydan okunuyordu ve halk ilk defa darbe dışı hazırlanmış bir anayasa değişikliğinde oy hakkını kullanıyordu.
Paketteki tüm maddelerin var olandan ileri düzenlemeler getirmesi, reform mücadelesinden zerre kadar anlamayan sola bir şey ifade etmedi. Darbeci generallere yargı yolunun açılması; çocuk, yaşlı ve engellilere pozitif ayrımcılık uygulanması; kişisel verilerin korumaya alınması gibi solun hep talep ettiği reformlar, sırf AKP istediği için, kabul edilemez bulundu.
13 Eylül sabahı resmî daireler açılır açılmaz, 12 Eylül generallerinin yargılanması için ‘Yetmez ama Evet’ diyenler savcılığa koşup darbeciler hakkında suç duyurusunda bulundu. ‘Bir zamanlar’ Kenan Evren adını besmelesiz ağızlarına alamamak zorunda kalanlar da ilerleyen günlerde onlara eklendi. Önemli bir gelişmeydi. Evren bu suç duyurularına dayanılarak sorguya alındı. Bugün, 30 Ağustos kutlamaları gibi, Kemalist rejim açısından sembol öneminde bir resepsiyonda, genelkurmay başkanı sivil irade önünde topuk selamı veriyor, Genelkurmay başkanlığı seçilmiş sivil iradenin emrine giriyor.
Kürt sorununun çözülmemesinin gerekçesi olarak da bu kampanya gösterildi. ‘Evet dediniz, ellerini güçlendirdiniz, şahinleştiler’ şeklinde özetlenebilecek bir yaklaşımla, en az 30 yıllık Kürt meselesinin bütün sorumluluğunu iki aylık bu kampanyanın omuzlarına yıkarak yüklerini hafiflettiler, derin bir nefes aldılar. Ne de olsa Kürt hareketi de ‘evet’ demiyor, ‘boykot’ diyordu.
Kürt sorununda Kürtlerin aleyhine gelişen bütün süreçlerin bütün olumsuz sonuçlarını bu kampanyanın yürütücülerinin yarattığını iddia etmek, her şeyden evvel, kampanya öncesinde gayet iyi durumda olduğumuzu kabullenmek olur.
Kürt sorunu tarihsel olarak gelebileceği en ileri aşamaya gelmiştir. Bundan fazlasını devrimci fikirler doğrultusunda adım atan bir iktidardan beklemek gerekir. İktidarda böyle fikirlerle donanmış insanların olmadığı ortada. Bu durumda, sizin fikirleriniz iktidara gelinceye kadar, var olan iktidardan koparabildiğiniz her şeyi koparmaya bakmanız gerekir. Bunun iki temel faydası vardır:
- Reform talepleri toplumda birikir, olgunlaşır, sonunda kabul görür. Reformu ilk önerenlerle aynı fikirlere sahip olmasalar da o reformdan faydalandıkça ortak davranma ihtiyacı hisseden insanlara hitap etme olanağı doğar. Yani fikirlerinizi ‘geniş yığınlara’ anlatabilme fırsatı.
- ‘Sıradan’ insanlar, salt kendi mücadeleleriyle, ‘devlet baba’dan bir kazanım elde edilebileceğinin farkına varır. Ve uyuyan dev uyanır! İstenen bu değil midir?
Bunun aksini savunursanız, ‘Bunlar şunu da yapmadı, bunu da yapmadı’ diye yakınıp durursanız; devrimci olmayan bir iktidardan devrim yapmasını beklemekle zaman kaybedersiniz. Yakınmak yerine harekete geçmek gerekir. Kenan Evren’i savcının önüne getirtenler gibi.
Bugün referandum ile elde ettiğimiz kazanımlar AKP’nin marifeti değildir. Sürdürdüğümüz mücadelenin meyveleridir. İstersin, verirler; vermezlerse üzerlerine yürürsün… Bu kadar basit… Demek ki neymiş: “Yetmez… ”.