Orhan Bulut
Usame Bin Ladin geçtiğimiz günlerde Amerikan deniz piyadelerinin Pakistan’da yaptıkları bir askerî operasyon sonucu öldürüldü. Bin Ladin’in ölümü bir dizi soruyu beraberinde getirdi.
Silahsızdı Bin Ladin. Buna rağmen göğsüne ve başına sıkılan iki kurşunla öldürüldü. Beyaz Saray sözcüsü Bin Ladin’in silahsız öldürüldüğünü kabul ediyor, ama “direniyordu” diyor. Nasıl direndiği bir sır. Acaba “Kahrolsun emperyalizm!” diye mi bağırıyordu, yoksa kendisini öldüren katillere çok sert mi bakmıştı? Belki de “Direne direne kazanacağız” diye slogan atmıştı. Kim bilir; sonuçta silahsız olmasına rağmen öldürüldü. Sonradan yapılan bir açıklamaya göre Bin Ladin’in silahı ölümünden sonra bulunmuş. Tabii bu da bir direniş tarzı olabilir!
Bin Ladin ile birlikte bir kadın ve küçük bir çocuk daha öldürüldü. Herhalde onlar da direniyordu. Sonra cesedi Beyaz Saray sözcüsünün açıklamasına göre İslam geleneklerine uygun bir törenden sonra Arap Denizi sularına atıldı.
Önce hiçbir ülke Bin Ladin’i cesedini gömmek için kabul etmedi dediler, sonra operasyonu yöneten generallerden birisi cesedi denize atma kararının operasyondan önce alındığını açıkladı.
Bin Ladin’in öldürülmesi bir dizi hak ihlali içeriyor. Öncelikle ABD deniz piyadeleri Pakistan’da izinsiz operasyon yapmışlardı. Sonra silahsız bir insan öldürüldü. Ele geçirilmesi ve yargılanması mümkün olmasına rağmen böyle yapılmayıp öldürüldü. Cesedinin Arap Denizi’nin sularına atılması ise ahlakî bir ihlal içeriyor.
Dünyada birçok ülkenin lideri için böylesi davranışlardan dolayı “savaş suçu” nedeniyle dava açılıyor. Elbette kimse ABD Devlet Başkanı Obama hakkında dava açılmasını beklemiyor.
Bin Ladin açık ki kin ve nefretin sonucunda öldürüldü. Bir dizi eylemden sorumlu tutuluyor ve bu eylemlerde çok sayıda ABD vatandaşı öldüğü için Bin Ladin yargısız bir biçimde infaz edildi.
Bin Ladin kimdir
Biliyoruz, El Kaide örgütünün kurucusu ve lideri. El Kaide, Rus ordularının Afganistan’ı işgal ettikleri günlerde ABD’nin desteği ile kuruldu, Ruslara karşı dünyanın dört bir yanından topladığı gönüllülerle savaştı. Bu nedenle SSCB’yi sosyalist gören ve Afganistan işgalini de bu nedenle haklı gören solcular tarafından nefretle anılır.
Rus ordusunun yenilip Afganistan’dan çekilmesi üzerine El Kaide Taliban ile işbirliği yaptı. Birlikte Pakistan’dan Afganistan’a girdiler ve kısa zamanda Taliban ülkenin büyük kısmına hakim oldu. Sonraki dönemde Afganistan El Kaide için bir sığınak oldu.
ABD ve İngiltere’nin 11 Eylül’den sonra Afganistan’da başlattığı savaşta El Kaide Taliban ile birlikte direndi ve sonra Kuzey Pakistan’ın aşiretler bölgesine çekildi. Bin Ladin o günden beri Pakistan’ın bu bölgesinde saklanmaktaydı. Birçok defa yakalandığına dair haberler çıkmasına rağmen bunların doğru olmadığı sonradan anlaşıldı.
El Kaide emperyalizme öfke duyan ve başka bir mücadele yöntemi kalmadığına inanan gençlerin katıldığı bir örgüt. Terörist bir örgüt. Sivil hedeflere dönük saldırılar gerçekleştiriyor. Ancak Tunus’ta başlayan ve bütün Ortadoğu’ya yayılan Arap devrimi aslında El Kaide’nin alanını daraltıyor. Çünkü artık Arap halkı yeni ve etkili bir mücadele tarzının mümkün olduğunu gördü. Büyük yığınlar sokaklara çıkıp diktatörlerin, sultanların ve emirlerin askerlerinin, tanklarının üzerine yürüyor ve kazanabiliyor. Tunus ve Mısır’da kazanıldı, Bahreyn, Yemen ve Suriye’de mücadele sürüyor. Bu ülkelerde egemen sınıflar şiddet, en aşırı ölçülerde şiddet kullanarak devrimleri engellemeye çalışıyor. Diğer Arap ülkelerinin halkları ise tetikte bekliyor.
Bin Ladin’in öldürülmesi bu sürece nasıl etki eder? Büyük yığınlar zaten El Kaide’nin mücadele yöntemini ve fikirlerini onaylamıyordu. Birçok kamuoyu araştırması bunu kanıtlıyor. Şimdi, Arap devrimlerinin sürdüğü koşullarda halkın büyük yığınlarının bu çizgiden sapacaklarını düşünmek yanlış olur. Ancak gençler arasında Bin Ladin’in öldürülmesi El Kaide saflarına katılma sürecini hızlandıracaktır. Nitekim örgüt iki gün içinde kendisine yeni bir liderlik oluşturdu ve bir hafta içinde Pakistan’da ilk yanıtını verdi.
Önümüzdeki günlerde El Kaide’nin yeni eylemeleri ile karşılaşacağız. Ve bu durum ABD için Afganistan’da işgale ve savaşa devam için yeterli gerekçeyi oluşturacaktır. Bu arada Obama önemli ölçüde politik prestiji kazandı ve bu prestij sayesinde Afganistan’daki savaşı Amerikan halkına haklı gösterebilme yeteneğini yeniden elde etti.