Devlet ve Devrim
Vladimir İlyiç Lenin
Agora Kitaplığı, 2009
“Devlet var oldukça özgürlük olmayacaktır. Özgürlük olduğunda, devlet olmayacaktır.”
V. I. Lenin
Rusya’daki bazı sosyalist partiler 1917’nin devrim koşullarında, devlet iktidarı ele geçirildiğinde devrimin durdurulması ve mevcut devlet aygıtı kullanılarak sosyalist toplumun yaratılması gerektiğini ve Marks’ın da görüşlerinin de bu fikri desteklediğini iddia ediyordu.
Lenin tam da bu sırada, bu fikirlere karşı gerçek marksist geleneği ‘korumak’ ve devrimin başarılı bir sosyalist devrime dönüşmesi yolunda Rusya işçi sınıfına yardımcı olmak için Devlet ve Devrim kitabını yazdı.
Lenin’in temel iddiası devletin işlevi ve doğasına ilişkindi. Lenin’e göre devlet, tüm tarih boyunca varolmuş bir şey değildi. Devlet; toplum sınıflara ayrıldığında, uzlaşmaz sınıf çelişkilerinin bir sonucu olarak, fakat bir “uzlaştırıcı” olarak değil, egemen sınıfın çıkarları doğrultusunda ezilen sınıfları baskı altında tutmak ve onları egemen sınıfın “kanunlarına” uymaya zorlamak için ortaya çıkmış bir güçtü.
Bir baskı aracı olarak ortaya çıkmış olan devlet, kapitalizmin gelişmesiyle kapitalist sınıfın ihtiyaçlarına uyum sağlamış ve işçilerin sömürülmesinin aracı haline gelmiştir. “Toplumun yararına” olan okul, hastane, sosyal yardım kuruluşları gibi kurumlar olmasına rağmen devletin merkezinde ordu ve polis teşkilatı gibi, silahlı insanlardan oluşan devasa kurumlar bulunmaktadır. Kaldı ki, okul, hastane gibi kurumların da esas görevi mevcut toplum düzeninin devamlılığını sağlamaktır. Ordu ve polis teşkilatı mahkemelerle ve hapisanelerle birlikte çalışarak ezilenlerin baskı altında tutulmasını ve egemenlerin çıkarlarının ezilenlere karşı korunmasını sağlar. Bu kurumlar sıkı bir hiyerarşik yapıda örgütlenmiştir ve hiçbir demokratik kontrol altında değildir.
Lenin’e göre, yeni bir toplum yaratabilmek için işçi sınıfının, mevcut devlet iktidarını ele geçirmesi yeterli değildi. Devlet, tüm kurumlarını dağıtacak biçimde paramparça edilmeli ve yerine, kendine özgü organlarıyla “işçi devleti” kurulmalıydı.
Devrimi kanla boğmak isteyecek eski egemen sınıfı baskı altında tutmak için işçilerin bir devlete ihtiyacı vardır. Ancak bu devlet, esas olarak küçük bir azınlığı büyük yığınlara karşı korumak için tasarlanmış mevcut kapitalist devlet olamaz.
Ancak bir “işçi devleti”, mevcut devletle ve sınıflı topumların tarihindeki herhangi bir devletle hiç bir alakası olmayan bir “işçi devleti”, toplumun, karmaşık hiyerarşiler olmadan, herkesin her konuda söz hakkının olacağı şekilde tümüyle demokratik bir biçimde örgütlenebilmesini sağlayabilir. “İşçilerin devleti”nde büyük çoğunluk, küçük bir azınlığı, eski egemen sınıfı, baskı altında tutacağından ordu ya da polis teşkilatı gibi kurumlara ihtiyaç olmayacaktır.
Her şeyden önemlisi, “işçi devleti” toplumsal dönüşümün başlangıcı olacaktır. “İşçi devleti”nde demokratik bir şekilde yeniden örgütlenen toplum, üretimi kıtlığı yok edecek şekilde ve dağıtımı da demokratik bir şekilde örgütledikçe tüm sınıf ayrılıkları yok olacak ve devlet, “işçi devleti” de olsa, gerekliliğini gün be gün yitirecek, sönümlenip yok olacaktır.
Lenin Devlet ve Devrim‘in “1905 ve 1917 Rusya Devrimleri” adlı son bölümünü, Ekim Devrimi “engellediği” için yazamamıştı ve daha sonra bunu “Ne de olsa ‘devrim deneyimi’ni yaşamak, devrim deneyimi hakkında yazmaktan daha keyifli ve faydalıdır” diye açıklamıştı.
Kitabın yazılışının üzerinden yaklaşık yüz yıl geçmiş olmasına rağmen kitapta anlatılan her şey güncelliğini koruyor. Altında yaşadığımız devleti paramparça edecek ve özgür bir dünyanın kapılarını açacak olan bir devrime olan ihtiyacımız yüz yıl öncekinden daha az değil.
Burak Demir