Küresel ekonomik durgunluk, Almanya’da Nazi iktidarı, Fransa’da ve İspanya’da işçi devrimleri ve antifaşist mücadele, SSCB’de Moskova Duruşmaları ve yaklaşmakta olan İkinci Dünya Savaşı… Kapitalizmin bugüne kadar var olması başta olmak üzere, birçok sonuca neden olan altüst oluşların yılı…
Birinci Dünya Savaşı, Ekim Devrimi tarafından sona erdirilse de, emperyalistlerin dünyayı paylaşım ve hegemonya sorunu çözülmemişti. Dünya ekonomisi 1929 ekonomik bunalımıyla daralmış ve durgunluk içindeydi. Tüm emperyalist devletler, Batı Bloku ve SSCB yaklaşmakta olan yeni dünya savaşına hazırlanmaktaydı. Nazilerin 1933’te Avrupa kapitalizminin kalbi olan Almanya’da iktidara gelmesiyle birlikte faşizmin karanlığı yayılmaktaydı. Rusya’da işçilerin iktidarı ele geçirmesiyle başlayan dalga, başta Alman devrimi olmak üzere birçok devrimin başarısız olmasına rağmen, sürmekteydi. Rusya’da ise, iktidarda işçi sınıfı değil stalinist bürokrasi vardı. 1936’da gerçekleşen olaylar kapitalizmin krizine hangi çözümün geleceğini tayin etmişti: Kim kazanacak? Faşizm ve savaş mı, sosyal devrim mi?
Fransa ve İspanya’daki devrimci işçi hareketleri faşizmin karanlığına karşı umut yayıyordu. Halk Cephesi hükümetleri işbaşına gelmişti. İşçi sınıfının partileri komünistler ve sosyal demokratların kurduğu hükümetlerden bağımsız olarak gelişen işçi hareketleri faşizme karşı mücadele ederken üretim araçlarını kontrol etmeye, fabrikaları ve toplumsal hayatı kendileri örgütlemeye başlamıştı. İspanya’da radikal bir devrim gerçekleşiyordu. Ancak her iki ülkede devrime liderlik etmesi beklenen Komünist Partiler devrimi boğdu. Moskova, Avrupa’da sosyal devrim değil, emperyalist burjuvazilerle kurduğu ittifakın sürmesi için istikrar istiyordu.
Rusya’da Ekim Devrimi ile kurulan işçi iktidarına bir karşı devrimle son veren bürokrasinin enternasyonal değil ulusal çıkarları vardı. Alman Devrimi’nin 1923’te ikinci kez yenilgiye uğramasının ardından Stalin dünyada devrimci dalganın artık sona erdiğini savunmaya başlamıştı. 1926’da açıkça formüle ettiği ‘tek ülkede sosyalizm’ fikri ile ‘Rusya’da sınıfsız topluma geçilmesi için başka ülkelerden gelecek bir devrime gerek yoktur’ saptaması Bolşevik Partisi’nde hakim doktrin haline geldi. Uluslararası işçi sınıf devriminin değil, “sosyalist anavatan” SSCB’nin savunulması 3. Enternasyonal aracılığıyla dünya komünist hareketine benimsetildi.
Stalinizme karşı tek aykırı ses Leon Troçki’ydi. Faşizme karşı sosyal demokrat ve komünist işçilerin ortak ekonomik ve siyasî talepler etrafında birleşik cephe kurmasının felaketi engelleyecek tek yol olduğunu söyleyen Troçki, 1936’da Fransa’da grev komitelerinin, İspanya’da işçi komitelerinin iktidarını savundu. Ancak dünya komünist hareketi dünya devriminin değil, Moskova’nın yolundaydı.
Moskova’da 1936’da kurulan mahkemelerde eski Bolşevik liderler Zinovyev ve Kamanev ile gıyabında Troçki yargılanıyordu. Moskova Duruşmaları Rusya’da kalan son muhalefet kırıntılarını yok etmek ve işçi sınıfını baskı altına almak için devlet terörü kampanyasına dönüşecekti.
Fransa ve İspanya’da devrimlerin zaferi başka bir Avrupa’ya ve başka bir dünyaya kapı açabilirdi. Fransız ve İspanyol devrimlerinin ardından Naziler tüm Avrupa’yı işgal etti. Gaz odalarında 6 milyon insan öldürüldü. İkinci Dünya Savaşı’nda 70 milyon insan yaşamını yitirdi. İspanya’da Franco’nun faşist diktatörlüğü ancak 1975 yılında son buldu. Yüz binlerce anarşist, sosyalist ve komünist katledildi. Hitler savaşta yenilse de, dünya emperyalist devletler arasında paylaşılmış ve küresel kapitalizm düzenini yeniden kurmuştu.
Yeni yüzyılda dünyayı değiştirmek isteyenler hem 1936’nın dünyasından hem İspanya ve Fransa devrimlerinin deneyimlerinden birçok ders çıkarabilir.