Mart: Nazi iktidarı Almanya’nın İtilaf Devletleri’nden daha fazla ağır silaha ve hava kuvvetlerine sahip olmasını yasaklayan Versailles Anlaşmasını yırtıp atmıştır. Kasım: Almanya ile Japonya arasında Anti-Komintern Paktı imzalanır. Bu anlaşma ile iki devlet dünya komünist hareketini ve SSCB’yi düşman ilan eder. Aralık: 10-18 yaş arası tüm çocuk ve gençlerin Hitler Gençliği’ne katılması zorunlu kılınır.
Almanya 1936’da kapıda duran 2. Dünya Savaşı’na hızla hazırlanırken, Avrupa’da işgallerle faşizmin iktidarını yaymayı planlamaktadır.
Hitler ve arkadaşları 1933’te hükümeti kurma yetkisi aldıktan sonra parlamentoyu feshetmiş ve tüm siyasî partileri yasaklamıştı. Sendikalar ve tüm işçi örgütleri de yasaklanırken, Nazilerin kurduğu toplama kampları komünistler, sendikacılar, sosyal demokratlar ve her tür Nazi muhalifi ile dolmuştu.
Çingeneler, eşcinseller, akıl hastaları ve giderek artan miktarda Yahudi ölüm kamplarında esir edilirken, Yahudilerin yurttaşlık hakları ellerinden alınmış ve kitlesel olarak fişlenmişlerdi.
Almanya 1933’ten üç yıl sonra bir Nazi hapishanesine çoktan çevrilmiş ve her Alman Avrupa’daki diğer emperyalist güçler ve SSCB’ye karşı askerî seferberliğin içine çekilmişti.
Silahlanma
Birinci Dünya Savaşı’nda Almanya’nın yenilgisini tasdik eden Versailles Anlaşması, Nazilerin başlıca hedeflerinden biri olmuştu. Versailles’a göre Almanya hiçbir zaman İtilaf devletlerinden daha fazla sayıda asker bulunduramayacaktı. Alman ordusunun asker sayısı 100 bin kişi ile sınırlandırılmıştı. Anlaşma ağır silah üretimini kısıtlarken, Alman ordusunun hava kuvvetleri kurmasını da yasaklıyordu.
Hitler 1936’da Anlaşmayı yırtıp attı. Naziler, Alman ordusunu yeniden örgütlemeye girişti. Yeni Alman ordusu için gereken sanayi alt yapısı yaratılıyordu. Alman büyük sermayesinin dev şirketleri Krupp ve Porche, ordu için gereken araçları sağladı. Ağır silahlar için Rheinmetal kullanıldı. IG Farben tıbbî ve lojistik ihtiyaçları karşılarken, Siemens ordunun haberleşme sistemlerini kurdu. Junkers, Heinkel, Messerschmitt Focke-Wulf gibi şirketler Alman ordusu için savaş uçakları tasarlamaya başladı.
İşçi sınıfı atomize edilmişken nasyonal sosyalist ideoloji ile birleştirilmiş kitleler büyük bir emek seferberliği ile Nazi askerî gücünü inşa ediyordu. Hitler’in iktidarını destekleyen Alman büyük sermayesi ise kâr oranlarını arttırmayı başarmıştı.
Almanya ile Japonya arasında 1936’da Anti-Komintern Paktı imzalandı. Dünya komünist hareketinin ve SSCB’nin düşman ilan edildiği bu pakt, Hitler Almanya’sının İngiltere ve Fransa’yla birlikte SSCB’ye karşı savaş açacağının da belgesiydi. Buna karşılık Komintern’in son dünya kongresi bir yıl önce toplanmıştı ve 1942’de lağvedilene kadar bir daha toplanmayacaktı.
“Sosyal faşizm”
Komintern’in 1928 kongresinde Almanya’da Nazilerin güçlenişini tartışılmıştı. 1918-1923 Alman devrimlerinin yenilgisinin cezası olarak gelişen faşizm, İtalya’da iktidardaydı ve İtalyan komünist hareketine ağır bir darbe vurmuştu. Buna rağmen Komintern, “burjuva gericiliği” olarak tanımladığı faşizme karşı mücadeleyi merkezine almamıştı.
Tek ülkede sosyalizm fikrinin belirlediği Üçüncü Enternasyonal 6. Kongresi, SSCB’nin çıkarları gereği dünya komünistlerine 2. Enternasyonal partilerine saldırmalarını söylüyordu. Naziler öncelikli tehdit değildi. Stalinist bürokrasiye göre baş düşman “sosyal faşist” olarak adlandırdığı sosyal demokrasiydi. SSCB’nin o günkü rakibi Avrupa’daki emperyalist demokrasilerdi ve bu demokrasileri yıkmak istemeyen sosyal demokrasiye karşı mücadele Nazileri durdurmak için verilmesi gerekenden daha önemliydi. Stalinist bürokrasi Komintern’i Batı kapitalizmi ile pazarlıkta bir araç olarak kullanmaya başladı.
Komintern’in politikasını uygulayan Alman Komünist Partisi, 1928-1933 arasında tüm mücadelesini “sosyal faşizme” karşı verdi. Hitler 1933’te hükümeti kurma görevini aldığı anda bile komünistler ve sosyal demokratların birleşik gücü Nazilerin iktidarını engelleyebilirdi. Ancak Komintern, “sınıfa karşı sınıf” adını verdiği sekter politikalarla sosyal demokrat ve komünist işçilerin birleşmesini engellemiş, faşizmin zaferini mümkün kılmıştı.
“Halk Cepheleri”
Komintern 1935’te U dönüşü yaptı. İki yıl öncesine kadar baş düşman ilan edilen sosyal demokratlar, emperyalist devletlerde demokrasi cephesinin bir parçası olarak teorize edildi. “Sınıfa karşı sınıf” çöpe atılmış, yerine Halk Cephesi adı verilen, işçi sınıfının burjuva partileriyle ve uluslararası düzeyde emperyalist Batı ile ittifak kurmasını savunan resmî politika yürürlüğe sokulmuştu.
Moskova’da 1935 yazında toplanan son Komintern kongresinde konuşan Togliatti şu tespiti yapıyordu: “Sovyetler Birliği’nin barış politikası ile kapitalist ülkelerdeki işçi sınıfı ve komünist partilerinin politikası arasında tam bir amaç birliği olduğu, bizim için kesinlikle su götürmez. Bu konuda saflarımızda herhangi bir kuşku yoktur ve olamaz. Sovyetler Birliği’ni sadece genelde savunmuyoruz. Somut olarak onun bütün politikasını ve her bir hareketini savunuyoruz.” Komintern’in faşizm teorilerini geliştiren diğer lideri Dimitrov’a göre, faşizm “mali-sermayenin en gerici, en şoven ve en emperyalist unsurlarının açık terörist diktatörlüğüydü”. Bu muğlâk tanımın arkasında yatan, dünya komünist hareketinin SSCB’nin Nazilere karşı ayakta kalması için Batı emperyalizmi ile ittifak kurması fikriydi.
“Sosyalist anavatan”
Bu yaklaşımın doğrudan sonucu, Batı’nın bir sosyal devrim tehlikesi bulunmadığına ikna edilmesiydi. Dünya kapitalizmini yıkmak için bir savaş örgütü olarak kurgulanan Komintern bu yüzden bir daha toplanmadı. 1933 yenilgisinin nedeni olan “sınıfa karşı sınıf” politikaları hiç sorgulanmadı. 1936’da Almanya ve Japonya Anti-Komintern Paktı’nı imzalarken, SSCB zaten dünya komünist partisinin kapısına kilidi kendisi takmıştı.
Tüm dünya komünistlerine dayatılan “sosyalist anavatan SSCB’nin savunulması” politikası ile başta en kitlesel Komintern üyesi Fransız Komünist Partisi olmak üzere tüm üye partilere devrim yapmamaları ve kendi “demokrat” burjuvaları ile işbirliği yapmaları dayatıldı.
Stalin tarafından 1926’da açıkça savunulmaya başlanan “tek ülkede sosyalizm” tezi, on yıl sonra 2. Dünya Savaşı’nı durduracak tek olasılık olan 1936 Fransa ve İspanya devrimlerini boğan SSCB politikalarına yön vermekteydi. Almanya’da ise altı milyon insanın gaz odalarında öldürülmesine yol açan işgal ve imha planları gerçekleştiriliyordu.