Selim Deringil
Haydarpaşa’da GATA askerî hastahanesinin arkasında unutulmuş bir mezarlık vardır; adı İngiliz Askerî Mezarlığı, diğer bir deyişle “İngiliz Şehitliği”. GATA’nın çirkin binasıyla aşağıda sahilde Toprak Mahsülleri Ofisi’nin terkedilmiş siloları arasına sıkışmış bu huzurlu mekân, Emperyal Mezarlıklar Komisyonu’na (Imperial Graves Commission), yani Çanakkale’deki İngiliz şehitliklerinin bağlı olduğu kuruma bağlıdır.
Bu mezarlıktaki bir mezar taşının üzerinde şu ibare okunmaktadır: “Burada Kont Richard Guyon yatıyor. Osmanlı Paşası. İngiliz doğumlu. Fransa’nın oğlu. Macar milliyetçisi. Ölümü 1856”. İlginç olan, bütün bu sıfatlar Macarca’dır. Bugün millî kimliğin mutlak ve tekil olduğunun dayatıldığı dünyadan nasıl böyle bir sima gelip geçmiştir? Hikâyenin en ilginç boyutu ise, Richard Guyon’un birinci sıfatı, yani “Osmanlı Paşası”; zira Richard Guyon 1855’da vefat ettiğinde resmî adı Hurşid Paşa idi.
“Orta halli” bir İngiliz soylu ailesinin oğlu olarak 1813’te doğan Richard Debaufre Guyon, 1832’de Avusturya Macaristan İmparatorluğu’na göç eder, ünlü Macar “Hussar” süvari birliklerinin komutanı Macar generali Baron Splényi’nin emrine verilir ve 1838’de Baron’un kızıyla evlenir. Ancak 1848 yılında Marx’ın “Avrupa Halklarının Baharı” dediği bir dizi ayaklanma patlak verir ve Macar milliyetçileri Avusturyalı Habsburg efendilerine karşı milliyetçi bir devrim hareketi etrafında örgütlenir. Guyon da bu aşamada sadık bir “Macar” olarak Macar milliyetçi kuvvetlerine katılır. Avusturya ordularına karşı çarpışmalarda büyük yararlılıklar gösteren Guyon, ne yazık ki Macar ordularının nihaî yenilgisini önleyemez ve 9 Ağustos 1849’da Tuna’yı Vidin’de geçerek Osmanlı İmparatorluğu’na sığınan Macar kuvvetlerinin içinde yer alır.
Bu aşamada işler iyice karışır, zira Osmanlı devletinin Avusturya ile siyasî suçluların iadesi anlaşmaları vardır ve Avusturyalılar Guyon ve diğer Macar milliyetçilerinin vatan haini olarak yargılanmak üzere iadesini taleb eder. İşin şakası yoktur, zira Macaristan’da teslim olan milliyetçiler asılmışlardır. Bu aşamada tarihin garip bir cilvesi gerçekleşir ve General Richard Guyon, Hurşid Paşa olarak tarih sahnesine çıkar; Macar/İngiliz/Fransız subay “Müslüman olmuştur”; zira anlaşma gereği Müslüman olan siyasî suçlular anlaşma kapsamı dışında tutulmakta ve iade edilmekten kurtulmaktadır. Hurşid Paşa’nın “Müslümanlığı” fevkalade şüphelidir, hiç kimse camiye gittiğini veya oruç tuttuğunu görmez, ancak hiç kimse bunu mesele de yapmaz, önemli olan zevahirin kurtarılmasıdır.
Bu tarihten sonra Guyon/Hurşid Paşa’nın Osmanlı serüveni başlar. Önce 1852’de Şam Vilayetine gönderilir ve orada ordu komutanı olarak Dürzülere karşı çarpışır. Ancak en önemli askerî görevi Kırım Savaşı’nda gerçekleşir ve 1855’de Kars’ın Rus ordularına karşı savulunulmasında önemli bir görev alır. Hatta Hurşid Paşa, saflardaki erat arasında o kadar sevilmektedir ki, safların önünden geçtiğinde asker “Hurşid Paşa’yı isteriz!” şeklinde tezahürat yapar ve Paşa’nın orduların genel komutanı rütbesine getirilmesini isterler. Ancak bu gerçekleşmediği gibi, Kars’taki Osmanlı ordularının hezimeti Hurşid Paşa’nın üstüne yıkılır ve görevinden alınır. Beş parasız ve sefil bir hayat sürerken 1855’te İstanbul’da koleradan ölür.
Peki, bu acıklı hayat hikâyesinin tarihin ilginç bir dipnotu olmaktan öte, günümüzde ne gibi bir anlamı olabilir? Guyon’un mezar taşındaki “Fransa’nın Oğlu” sıfatı nereden gelmektedir? Guyon’un sülalesinin tam ünvanı “Guiyon de Monpellier” olup, 17. yüzyılda İngiltere’ye iltica eden bir Fransız Protestan (Huguenot) ailesidir. Mezar taşının üzerindeki tarih 1856’dır, oysa Hurşid Paşa 1855’te ölmüştür. Kırım Savaşı’nda Osmanlı’nın İngiltere’den başka diğer müttefiki Fransa’dır ve bir ihtimal bu taş definden bir yıl sonra Kırım Savaşı’nın Rusya’nın yenilgisiyle sonuçlanmasından sonra, 1856’da vaz edildiğinde Fransızlar Guyon/Hurşid’e sahip çıkmak istemişlerdir. Yani 17. yüzyıldan beri İngiltere’de oturan bir ailenin gene de 19. yüzyılda Fransız kabul edilebilmesi söz konusudur.
Diğer bir deyişle, bir kişi bir ömre dört millî kimlik sığdırmıştır. Oysa milliyetçi ideolojinin günümüzdeki uygulanış şekli millî kimliğin tekliği üzerine kurulmuştur. Ayrıca bu kimlik mutlak sadakat ister ve bu sadakatin sürekli ispat edilmesini, yinelenmesini, diğer kimliklerin bilinçli ve kesin bir biçimde red edilmesini talep eder. Millî aidiyet birkaç millî kimlik arasında asla paylaşılamaz. Dağa taşa sürekli “Ne mutlu Türküm diyene” yazar ve Ermeni mektep çocuklarını her sabah sıraya dizerek “Türküm” diye bağırtır.
Oysa, Richard Guyon/Hurşid Paşa’nın Müslüman/Osmanlı kimliğinin kibar bir uydurmaca olduğunu herkes kabul etmiştir. Vefatında bu “Müslüman” Osmanlı paşası resmî bir törenle İngiliz askerî mezarlığına defnedilir!