Hasan Basri Karabey
Seçimlerin en çarpıcı sonucu Emek, Özgürlük ve Demokrasi Bloku’nun kazandığı başarı oldu. AKP’nin ‘seçim zaferi’nin gölgesinde kalmış gibi görünse de, bu başarı sadece Kürt halkı ve demokratik kamuoyu açısından değil Türkiye’nin bütünü ve geleceği açısından önemli sonuçlar, olasılıklar ve dersler barındırıyor.
AKP: Fırat’ın batısında zafer, doğusunda hezimet!
AKP Fırat’ın batısında kazanırken, doğusunda hezimete uğradı. Hükümet 2007 seçimlerine göre Hakkari’de yüzde 17, Ağrı’da yüzde 15,5, Van’da yüzde 13, Mardin’de yüzde 12, Batman’da yüzde 9,5, Bitlis’te yüzde 8,2, Diyarbakır’da yüzde 7, Şırnak’ta yüzde 6 geriledi.
Kürt hareketinin girişimiyle kurulan Emek, Özgürlük ve Demokrasi Bloku ise AKP’nin gerileyişinden daha yüksek bir oranda destek kazandı. Blok, oylarını Hakkari’de yüzde 23,6, Ağrı’da yüzde 19, Van’da yüzde 17, Mardin’de yüzde 22,3, Batman’da yüzde 12,5, Bitlis’de yüzde 18,5, Diyarbakır’da yüzde 15, Şırnak’ta yüzde 21, Ağrı’da yüzde 19, Bingöl’de yüzde 9,7 artırdı.
Bu manzaradan çıkartılacak iki sonuç var. Birincisi, Kürt halkı, temsilcilerini muhatap almadan Kürt sorununu çözebileceğini sanan ‘Erdoğan doktrini’ni elinin tersiyle itiyor ve Sayın Abdullah Öcalan’ın liderliğini yaptığı çizgi etrafında birleşiyor.
Ve bütün Türkiye’yi ilgilendiren ikinci sonuç, karşında gerçek bir alternatif belirirse AKP geriletilebilir; örnekte görüldüğü gibi geriletilebiliyor!
Kürt Hareketi’nin Stratejisi
Kürt Özgürlük Hareketi, 12 Haziran seçimlerine Fırat’ın doğusunda ve batısında birbirinden ayrı ama paralel bir strateji ile hazırlandı.
Kürdistan’da Kürt ulusunun bütün renklerini kapsayacak bir ittifak inşa edildi. BDP, Şerafettin Elçi ve Altan Tan gibi isimlerde somutlaşan farklı siyasi eğilimleri ve dindar Kürtleri kapsayan bir “açılım” gerçekleştirdi. Kürt halkının bütün zenginliklerini biraraya getirmeye, deyim yerindeyse “ezilen ulusun birliğini” sağlamaya yönelik bu açılım heyecan yarattı ve çeşitli nedenlerle harekete uzak duran Kürtleri birlikte davranmaya teşvik etti. Ve başarıya ulaştı.
BDP’nin Fırat’ın batısına yönelik yaklaşımı ise şovenizme karşı çıkan sol güçlerle ittifak yapmak, onları desteklemek yönündeydi. Daha somut söylemek gerekirse, BDP kendi güçleriyle Meclis’e giremeyecek güçlerin temsilcilerine TBMM’nin kapılarını açtı.
Batı cephesinde birşeyler değişmeli!
Fırat’ın batısında bir sosyalist alternatifin ortaya çıkması sadece Kürt hareketinin stratejileri açısından değil, emekçi sınıfların ihtiyaçları ve Türkiye’nin geleceği açısından da önemli. Önümüzde, Batı’da sahici bir seçenek inşa etme görevi düşüyor.
Bazı sosyalistler bu görevin ilk adımının “herkesin altında toplanacağı bir çatı inşa etmek” olduğunu savunuyor. Bu elbette iyi niyetli bir yaklaşımdır. Ama mesele sadece ‘çatı’ya indirgenirse, arabayı atın önüne koşmak gibi bir durumla karşı karşıya kalırız. Meselemiz her şeyden önce bir “iskele” kurmak, yani binayı belirli bir plan etrafında inşa edebileceğimiz bir ‘politik hat’ belirlemektir. Devrimci bir politik hat doğrultusunda inşa edilmeyen “çatı” kurucularının tepesine çökmek durumunda kalacaktır. Birinci TİP’ten birinci ÖDP’ye tarihimiz bunun sayısız örnekleriyle doludur.
Ne yapmalı? Meleklerden inmesini beklemiyorsak bu bellidir. Kürt halkının kendi kaderini tayin etme hakkını savunduğumuz kadar, dindar veya dinsiz her yurttaşın kendini ifade etme ve özgürce yaşama hakkını savunmalıyız. Emeğin örgütlenmesini ve mücadelelerini desteklemeliyiz. Hem başörtüsüne hem Cemevlerine özgürlük istemeliyiz. Kadınların ve LGBTT bireylerin cinsiyetçiliğe karşı sürdürdüğü özgürlük mücadelesine destek olmalıyız.
Herkes için özgürlük, herkes için demokrasi. Kürt özgürlük hareketinin Fırat’ın batısında muhatap alacağı ve kitlelerin etrafında toparlanacağı politik hat budur.