Libya’da Kaddafi güçlerinin direnişçiler üzerinde uyguladığı şiddeti tırmandırmasıyla, Fransa atağa geçerek Birlemiş Milletler Güvenlik Konseyi kararıyla emperyalist güçlerin askeri müdahalesi için düğmeye basılmasını sağladı. BM Güvenlik Konseyi kararının ardından, Libya’ya müdahalenin NATO komutası altına alınması için, haftalardır sürdüğü anlaşılan tartışma da tamamlandı ve NATO yeni bir müdahalenin komuta merkezi haline geldi bir kez daha.
Libya, birkaç günde füzelerle vurulmaya başladı. Şimdi denizden ve havadan Libya’ya yönelik askerî saldırganlık daha da şiddetlenerek devam ediyor.
Saldırganlığın, emperyalist güçlerin yeni bir işgal uygulaması olarak değil, “insanî yardım” amaçlı bir müdahale olarak algılanması için, Kaddafi’nin diktatörlüğü, manyaklığı, büyük bir katliam hazırlığı içinde olduğu sık sık tekrarlanıyor.
Türkiye’nin Tezkeresi
Türkiye’de de hükümet, muhalefetle uyum içinde yeni bir tezkere çıkarttı. Tezkere, BDP ve DSP’li milletvekillerinin karşı oylarına rağmen AKP, CHP ve MHP oylarıyla kabul edildi. Meclisten çıkan tezkere de aynı vurgulara sahip: “İnsanî yardım”, “silah denetimi” ve “uçuşa yasak bölge oluşturulması.”
Libya’ya yönelik küresel saldırganlığın ABD komutasından NATO komutasına geçmesi, her nedense Türkiye’de hükümetin elde ettiği bir zafer olarak sunuluyor. Ne var ki, bir yandan bu “zafer” çığlıkları, diğer yandan “insanî yardım” vurgusu, Libya’nın maruz kaldığı emperyalist askerî müdahaleyi gizlemeye yardımcı olmuyor.
Gözümüzün önünde emperyalizm yeni bir süper askerî şov örgütlüyor. Örneğini 1990’lı yılların ortalarından beri gördüğümüz bir emperyal saldırganlık, sanki Balkanlar, Afganistan, Irak deneyleri, bu ülkelerde ABD ve NATO’nun “insanî yardım” amaçlı işgalleri yaşanmamış gibi, dünyanın daha değişik bir dünya olduğu görüşü, saldırganlığı haklı çıkartmak için sürekli işleniyor.
Balkanlar ve Afganistan
Oysa Balkanlar’da “insanî yardım” ya da “katliamı önleme” amaçlı NATO işgali, insanî, çevresel felaket dönüşmüştü. Bosna’da 1993 yılında başlayan NATO harekâtı, 1994 yılında şiddetlenmişti. Savaşan tüm güçler için uçuşa yasak bölge oluşturan NATO harekâtının ikinci evresi 1999 yılında start almıştı. ABD ve İngiltere askerî güçleri ve NATO Sırbistan’ı 78 gün boyunca bombaladı. Bu ağır bombardıman, yüz binlerce insanın Kosova’yı terk etmesine neden oldu. 863,000 Arnavut mülteci ve adları bilinmeyen Sırp, Roman ve diğer uluslardan mülteciler Kosova’yı terk etti. Atılan bombalarla 1500 Sırp öldürüldü. NATO müdahalesiyle göç, sosyal yaşamın dokusuna yayılan şiddet ve tecavüz olaylarında büyük bir sıçrama yaşandı.
Afganistan’da emperyalist müdahalenin neden başladığı konusu artık hatırlanmıyor bile. El Kaide ve Usame bin Ladin’i yakalamak için başladığı iddia edilen Afganistan işgali, bugün hâlâ devam ediyor. El Kaide bitti mi, bin Ladin yakalandı mı? Artık ABD veya NATO’nun böyle bir hedefi var mı?
Afganistan’la ilgili son gelişme şu: Alman Der Spiegel dergisi, Amerikan askerlerinin Afganistan’da kötü muamele yaptığını gösteren üç fotoğraf yayımladı. Fotoğrafların ikisinde “İki Amerikan askeri, bağlı bulundukları birlikteki askerler tarafından kazara öldürülen bir sivilin cesedinin yanında, saçlarından çeker vaziyette” görülüyor.
ABD ordusu fotoğraflarla ilgili özür diledi! Peki ABD ordusu Irak’ta ölen yüz binlerce insan, Felluce katliamı, Guantanamo işkence merkezi için de özür mü dileyecek?
‘İnsani Trajedi’
Libya’ya yönelik işgali “insanî trajediye son verdireceği” umuduyla destekleyenler, ilerde küçük bir özrün arkasına gizlenen kitlesel imha görüntülerine onay vermiş olabilirler.
Emperyalizm hem NATO’yu hem de kendi iç ilişkilerini, hegemonya mücadelesinde kimin zirvede olacağını belirlemek için sürekli olarak yeni işgal politikalarını harekete geçiriyor. Balkanlara müdahale NATO’yu hem yeniden tanımlamak için atılan önemli bir adım oldu hem de ABD 2000’li yıllarda başlayacağı dehşet dolu işgal politikaları için öne çıktı, Asya’ya bir adım daha yaklaştı. Irak’ta güç gösterisi yaptı, koalisyona ihtiyaç duymadığını göstererek tüm dünyaya meydan okudu.
Obamalı dünya emperyalizmin tarihin tozlu raflarına kaldırıldığı bir dünya değil, hegemonya mücadelesinin emperyal koalisyonlarla, tam da bu yüzden çelişkiler ve gerilimlerle sürdüğü bir dünya. Böyle bir dünyada dev askerî ve ekonomik güçlerin “insanî yardım” ile ilgilendiğine inanmak için hiçbir neden yok.