Volkan Akyıldırım
Karl Marx’ın, Friedrich Engels’in, Clara Zetkin’in resimlerini paranın üzerine basan bir rejim sosyalist olabilir mi?
1971 yılında Berlin Duvarı’nın ikiye böldüğü Almanya’nın doğusundaki Demokratik Halk Cumhuriyeti (DDR) Merkez Bankası yeni Doğu Alman marklarını dolaşıma sürdü.
Staatsbank der DDR’nin dağıttığı en yüksek değerli 100 Marklık banknotun ön tarafında Karl Marx, arkasında da Doğu Berlin’deki Unter den Linden bulvarından görülen Cumhuriyet Sarayı basılıydı. Banknotta Berlin TV kulesi, Rathaus (Belediye) ve Zeughaus (Cephanelik) resimleri gösteriliyordu.
Paranın sonsuz gücü
Karl Marx’a göre para kapitalist toplumdaki yabancılaşmanın bir ürünüydü. 26 yaşında yazdığı “Paranın Çarpıtıcı Gücü” adlı makalede şöyle söylüyordu: “Her şeyi satın alabilme özelliğine sahip oluşuyla, tüm nesneleri kendine mal edebilme özelliğine sahip oluşuyla, para, yüksek dereceden sahip olmanın nesnesidir. Paranın özelliğindeki evrensellik, paranın varlığının sonsuz gücüdür. Onun için insana sonsuz güçlü görünür.. Para, insanın ihtiyaçları ile bir nesne arasındaki, insanın yaşamı ile geçim aracı arasındaki dolayımdır. Ama benim yaşamımı bana dolayımlaştıran şey, başkalarının varoluşunu da bana dolayımlaştırır. Benim için öteki kişidir o.”
Marx, hayatının geri kalanında bir madenin ya da bir kağıt parçasının insan toplumunu nasıl belirlediğini, bir değişim aracı haline dönüştüğünü açıklamaya devam etti. Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı’da paranın tarihini sınıflı toplumların tarihiyle açıkladı ve Kapital’de değer ile meta fetişizmini açıkladığı bölümlerde insan ilişkilerinin paranın dolayımıyla belirlendiği kapitalist toplumun neden bir devrimle yıkılması gerektiğini gösterdi.
Stalinist Doğu Alman egemen sınıfı en değerli banknotun üzerini paranın simgelediği kapitalizmin ve yabancılaşmanın devrimci eleştirmeninin resmini basmaktan çekinmemişti!
Marx’ın resminin arkasına devletin ve rejimin simgeleri ile silahlı güçler konularak stalinist iktidar yüceltilmişti.
Karl Marx mevcut devlet aygıtı yıkılmadan ve devletin silahlı güçleri ortadan kaldırılmadan sosyalizme geçilemeyeceğini düşünüyordu. 1949 yılında, 2. Dünya Savaşı’nın sonunda Almanya işgal bölgeleri olarak bölündü. Almanya’nın doğusu Rus Askeri Yönetimi’ne bırakılmıştı. Batı’nın işgal ettiği bölgelerde Federal Almanya Cumhuriyeti kurulurken Doğu’da, 1949 yılında Demokratik Alman Cumhuriyeti kuruldu.
Hiçbir devrim, ayaklanma ya da kitle grevi gerçekleşmeden Rusya’daki rejimin bir uydusu oluşturulmuştu. DDR, bürokratik bir plan doğrultusunda hızlı sanayileşmeyi önüne koymuştu.İktidardaki SED (Sosyalist Birlik Partisi), Rus doktrinine sadakatle sosyalizmin kalkınmacılık olduğunu ileri sürüyordu.
Üç milyon kişi Batı’ya geçtikten sonra Doğu Almanya sınırlarını kapattı. Hızlı sanayileşme demek, yaygın emek sömürüsü demekti. 1953 yılında aşırı çalışma saatlerine ve düşük ücretlere karşı büyük bir grev hareketi patlak verdi. Doğu Alman işçileri kendilerine dayatılan planı kabul etmiyordu. Grev ayaklanmaya dönüştü. DDR kolluk güçleri Rus ordusunun desteğiyle ayaklanmayı bastırdı. Yüzlerce işçi ve öğrenci öldürüldü. 13 Ekim 1961 gecesi
Doğu Berlin’i Batı’dan ayıran Berlin Duvarı inşa edildi.
1971 yılında Eric Honecker iktidardaki SED’in birinci genel sekreteri olmuştu. Rusya tarafından DDR’den beklenen ağır sanayi ürünleri üretimini ağır bir baskı rejimiyle örgütlemeye girişti. Soğuk Savaş yıllarının ruhuna uygun olarak, tıpkı Rusya’daki gibi Doğu Almanya’da nükleer santraller inşa edilmişti.
Zetkin ve Engels
DDR’ın yine 1971 yılında bastığı 10 marklık banknotun üzerine Alman komünist ve kadın hakları savunucusu Clara Zetkin’in resmini koymuştu. Diğer tarafta ise 1966’da işletmeye açılan Rheinsberg Nükleer Santrali’nin içinde oturan bir kadın mühendis görülüyordu.
Paranın simgesi olan sisteme karşı devrimi savunan, kapitalist üretimin sekteye uğraması için grevi savunan kadın komünist Zetkin’in mücadelesi bütünüyle inkâr edilirken, DDR’nin kadınlardan beklediği sanayileşme için, nükleer silahlanma için, daha güçlü bir devlet için, Rusya’daki stalinist iktidarın ayakta kalması için çalışmaktı.
1975’te tedavüle sokulan 50 Mark’ın üzerine Marks’ın yoldaşı Friedrich Engels’in resmi konulmuştu. Diğer tarafta ise Schwedt’teki PCK Raffinerie’ye benzer bir sanayi bölgesi var.
Kimyasal santralleri ve elektrik santrallerindeki fabrika bacası ve boruların karışıklığı DDR’deki endüstrinin önemini vurguluyor. Engels 25 yaşındayken İngiltere’de Emekçi Sınıfların Durumu kitabını yazmıştı.
Marx’la birlikte kapitalizmin devrimci eleştirisini yapan Engels, sermaye birikimi uğruna kadın ve çocukların günde 14–16 saat nasıl çalıştırıldıklarını, üretilen zenginlik ve ihtişamlı endüstrilerin işçilerin acıları ve sömürüyle tüketilen hayatlarıyla var olduğunu göstermişti.
Engels, paranın bir eşdeğer meta olarak düzenlediği piyasanın ortaya çıkışının sınıfsal bir baskı aracı olarak devletin ve kadınların bir cins olarak ezilmesinin kurumu olan ailenin ortaya çıkışıyla eşzamanlı olduğunu anlatmıştı.
Marx, Engels ve Zetkin gibi devrimci sosyalistler için para, sınıflı toplumların bir simgesiydi. Yabancılaşma, emek sömürüsü, tahakküm üzerinde yükselen, sermaye birikimi ilkesi etrafında örgütlenen tüm toplumlar devrimlerle yıkılmalıydı.
1989 yılında Doğu Avrupalı maden işçilerinin başlattığı devrimler sonucu stalinist rejimler ardı ardına yıkıldı. 1990 yılında Almanya’yı ikiye bölen Berlin Duvarı’nın yıkılışı Marx’ın resmini paraya basan, ordulu, gizli polisli, toplama kamplı, nükleer santralli stalinist rejimlerin de sonunu simgeliyordu.
DDR de tıpkı Federal Almanya gibi kapitalistti ve toplum işçi sınıfının emek sömürüsü çerçevesinde örgütlenmişti. Fark devletin tek bir kapitalist gibi her şeyin sahibi olması, işçi sınıfının sömürüsünün kendi ideolojisi adıyla yürütülmesiydi. DDR ekonomisinin öncelikleri
Doğu Alman işçilerinin ihtiyaçları tarafından değil, Rusya’nın Batı ile ekonomik ve askeri rekabeti tarafından belirleniyordu. Tam da bu yüzden kâğıttan bir şato gibi kitle hareketi tarafından çökertildi. Yıkılan, ne gerçek ne de “reel” sosyalizmdi, bürokratik devlet kapitalizmiydi.