Şenol Karakaş
Ufuk Uras da eklendiğinde, BDP’nin mecliste 22 milletvekili vardı. Artık, 12 Haziran seçimlerinde elde ettiği başarıyla, BDP’nin mecliste 36 milletvekili var. Bu politik sıçramanın bir nedeni var.
“Sayın Öcalan”dan “Özerkliğe”
Kürt hareketi 2007 seçimlerinden önce “Sayın Öcalan” kampanyası başlatmış ve bu kampanyanın doğrudan ürünü olarak, Kürt halkı 22 milletvekilini meclise yollamıştı. Kürtler, kendilerine güvenerek ve her zamankinden çok daha açık konuşmaya başlamıştı. Yüz binlerce insan “Sayın Öcalan” başlıklı imza metnine destek vermişti. Kürt hareketinin bugün tanık olunan sıçraması, 2007 seçimlerinden önce örülmeye başlamıştı.
Kürt halkının kendi kaderini belirlemek için 2007 seçimlerinden sonra çok çeşitli alanlarda sürdürdüğü mücadele bir dizi evreden geçti. Bir önceki Kürt partisi DTP’nin kapatılması, buna rağmen Öcalan’ın da ısrarıyla Kürt milletvekillerinin artık BDP üyeleri olarak meclise dönmesi, bu evreler arasında en belirleyici olanıydı.
Bir diğer tarihsel an, AKP’nin başlattığı ve başlattığı gün geri sarmaya başladığı “Kürt açılımı” oldu. Habur sınırından giriş yapan gerillaların yüz binler tarafından karşılanması, Kürt halkının mücadelesinde en önemli sıçrama anı oldu. Habur girişi, Kürt sorununun bundan böyle taraflarca nasıl ele alınacağının şifresini verdi. Hükümet, gerillaların gelişinin bir törene çevrilmesini “şov yapmak” olarak suçladı, Kürt sorununun çözümünü hangi siyasî perspektif içinde kavradığını gösterdi.
Kürt hareketi ise, zaman zaman sansasyonel silahlı eylemlere başvursa da, esas olarak kitlesel radikalizmin aşağıdan, Kürt halkının en derinlerinden, toplumsal dokusundan yükselen basınçla hareket edeceğini açığa vurdu. Sonuç, bir kitle hareketleri patlaması oldu.
Kürt hareketi, artık sadece Newroz gününde değil, her baskıya, her adaletsizliğe karşı, eyleminin tarihsel yaygınlığını göstermeye başladı. Hükümet, “Açılım”da geri adım attıkça, Kürt hareketi bulduğu tüm siyasî kanalları kullanarak, ulusal kimliğinin var olduğunu gösterdi.
DTP’nin kapatıldığı günlerde, gündeme “Demokratik Özerklik” tartışması girdi. Abdullah Öcalan’ın önerisi olarak şekillenen talep, kapsamlı bir tartışma sürecinin sonucunda, Demokratik Toplum Kongresi (DTK) tarafından net bir politik talep olarak ilan edildi.
Kürt halkı, 12 Haziran seçimlerinden çok önce, “Özerklik” talebini dile getirmeye, bu talebi özgürlük mücadelesinin geri dönülmez alt sınırı olarak şekillendirmeye başlamıştı. Özerklik talebi, Kürtlerin mücadelesine de yeni bir ivme kazandırdı. Bu talep, bir yandan, zaten giderek yaygınlaşmakta olan bir kitlesel hareketin politik ruhu haline gelmeye başlamışken, diğer yandan başka bir gelişme, Tunus, Mısır, Libya gibi ülkelerde başlayan devrimci hareketlenmeler, Kürt halkının eylemine başka bir direnç kattı. Seçimlerden birkaç ay önce, BDP “Sivil İtaatsizlik” eylemlerini ilan etti. Tahrir Meydanı’nda Mübarek rejimini deviren kararlı halk hareketi, “Özerklik” talebini Kürt toplumunun temel gündem maddelerinden biri haline getirmekte yeni bir itici güç oldu. Hareketin her eylemi bir sonraki eylemi, hareketin çeşitliliği bir sonraki eylemin çeşitliliğini belirlemeye başladı.
YSK darbesi!
“Sivil itaatsizlik” eylemleri sürerken, Yüksek Seçim Kurulu, gece yarısı baskını yapar gibi, BDP’nin desteklediği milletvekili adaylarından bazılarını veto etti. Kürt halkının bu vetoya yanıtı, ortalığı birbirine katmak oldu. Dev gösteriler, militan eylemler gerçekleşti. Hem bu eylemler hem de son dönemlerinde polis saldırısına maruz kalan “sivil itaatsizlik” çadırları “Özerklik” talebinin tüm toplumun gündemine sert bir biçimde oturmasını sağladı. YSK, vetosunu geri çekmek zorunda kaldı.
Ve 12 Haziran seçimlerinde Kürt hareketi oylarını yarım milyon daha artırdı. Seçimlerin kazananı, Kürt halkı oldu. Seçimler “Özerklik” talebinin ne kadar somut bir halk desteğine sahip olduğunu kanıtladığı için, seçimin ilk kazananı, tüm yıldırma, engelleme ve seçim barajı baskılamasına rağmen geri adım atmayan Kürt halkı oldu.
Hükümet, “Kürt açılımından” geri adım atmakla suçlanamaz artık. 12 Haziran günü yaklaştıkça Tayyip Erdoğan, Kürt sorununu “Kürt vatandaşların sorunu”na, birlikte yaşamayı “Tek millet, tek devlet, tek dil” seviyesine, “Kürt kardeşlerim” vurgusunu “Ben olsam Öcalan’ı asardım” düşmanlığının düzeysizliğine dönerek “Açılım” öncesinin mağara devrine dönüş yaptı.
Siyasî çözüm
Şimdi, iki kazanan karşı karşıya! Halkın yarısının oylarını alan AKP, egemen sınıf adına en küçük bir tavizi bile gündeme getirmek istemez görünüyor. Kürt Hareketi ise taviz vermeyeceği bir dizi talebin yanı sıra, yeni anayasanın örgütlenmesi sürecinin aktif bir parçası olmak ve Kürt halkının varlığının dışlanmadığı bir anayasanın şekillenmesinde “Özerklik” talebinden geri adım atmamak kararlılığında.
Seçimler Kürt halkının kaderini kendi ellerine almakta ne kadar kararlı olduğunu gösterdi. Şimdi sıra batıda! Batıdan Kürt hareketini koşulsuz destekleyecek ses ne kadar güçlü çıkarsa, Kürt sorununun hem batıda yaşayan emekçiler, yoksullar lehine hem de Kürt halkının çıkarları lehine siyasî çözümüne o kadar yaklaşmış olacağız.