Yaprak Zihnioğlu
Bu topraklarda kadınların kurtuluşu için mücadele eden yeni Feminist hareketin otuzuncu yılındayız. Aralık 1981’de çoğu sosyalist olan kadınların “Artık yeter! Erkek egemenliğine son!” isyanıyla başlayan feminist hareketin mücadelesi yaşamın her alanında etkili oldu.
Türkiye’de feminist hareket bir başkaldırıdır. Erkek egemen sisteme, cinsiyet hiyerarşisine, cinsiyet imtiyazlarına, ırkçılığa, ayrımcılığa, tüm ezilme biçimlerine ve bütün bunların altında yatan kapitalizme bir isyandır. Bu isyan feminizmin temel tezlerini benimsedi ve feminist hareket sisteme muhalefetin en radikal biçimlerini de içledi ve yaşama geçirdi.
Öncelikle, ev kadınlarından seks-işçilerine tüm kadınların yaşamını etkileyen erkek şiddetine, dayağa, baskılara, zorbalığa, cinsel tacize ve ayrımcılığa karşı isyanla hareket başladı. Kadınların her an tenlerinde hissettiği erkek şiddetine açık başkaldırı, hareketi büyük kadın yığınlarıyla birleştirdi ve feminist sözü yaygınlaştırdı. Bu ivme, 80’lere değin Cumhuriyet’in bir grup kadına sağladığı göreli ayrıcalıklar sistemiyle seçkinci, Kemalist kadın derneklerine karşı bir isyanı da başlattı. Feminist hareket “kadın dayanışması” devrimci tutumunu benimsedi. Rekabeti, üstekonumlanmışlığı ve seçkinciliği temelden eleştirdi. Farklı düşüncelere, siyasi eğilimlere ve inançlara saygıyı ilk kez esas alan bir sistem-dışı muhalefetin “eylemde birlik” şenliğini yarattı.
İkinci olarak, feminist hareket kadınların ezilmesinin ırkçılık ve milliyetçilikle kol kola yürüdüğünün bilinciyle ırkçılığa karşı tavizsiz bir tutum aldı. Ülkedeki ırkçı ayrımcılığa ve baskıya uğrayan etnik ve dini unsurlarla dayanışma kurmayı şiar edindi. Bu yolla orta sınıf ve seçkinci kadınların Kemalizm bağlantılı milliyetçiliğine karşı da mücadele etti ve bu konudaki hiçbir ezberi verili gerçeklik olarak kabul etmedi.
Üçüncü olarak kadınların ezilmesinin piyasa ve kapitalizmle bağıntısı feminist hareketin mücadele perspektifinden hiç eksik olmadı. Hareket, kullanım değeri yaratan, karşılıksız, boğaz tokluğuna eviçi kadın emeğinin kapitalizmin sermaye temerküzündeki ayırt edici niteliğini vurguladı. Kadın hareketi, “Görünmeyen emek, sesini yükselt!” şiarıyla ve ücretli işçi kadınlarla omuz omuza anti-kapitalist mücadelenin temel unsurlarından biri oldu. Yine kapitalist sistemin dayanaklarından kadın bedeninin cinsel sömürüsüne, kadın ticaretine ve cinsel köleliğine karşı tutum alışı ve seks-işçilerinin haklarının savunusu bu yöndeki kazanımların alanını genişletti. Cinsel yönelim özgürlüğünü baskılayan heteroseksist sisteme ve diğer hak ihlallerine karşı tutum aldı.
Kolektif Örgütlenme
Dördüncü olarak, hareketin devrimci yönelimleri yeni örgütlenme modellerini gündeme getirdi. İlk günden bu yana benimsediği hiyerarşi, şiddet ve merkezcilik karşıtlığı, ezilenlerin alternatif ve yerinde örgütlenme biçimlerini öne çıkardı. Feministler, kadınları örgütlemek için değil, kadınların kendi kendilerini örgütlemeleri için mücadele etti. “Kolektif” örgütlenme bu coğrafyada ilk kez feminist hareket tarafından dile getirildi, denendi ve tüm zorluklara karşın yaşama geçirildi. Kadın hareketi yaratıcılığın, katılımın esas olduğu kolektif, anti-lider ve yatay örgütlenmeyi benimsedi. Solun ve diğer muhalefet hareketlerinin merkeziyetçiliği kucakladığı ortamda, her türlü karşı eleştiriyi göze alarak yatay, kolektif ve yerinde örgütlenmeyi gerçekleştirmeye uğraştı. Kadınların ihtiyacına uygun olan bu modeller sol muhalefette örgütlenme alanında put-kırıcılık işlevini gördü. Birbiriyle rekabet eden değil, dayanışmayı ve farklılıklara saygıyı temel alan yapılar, bilinç-yükseltme temelli örgütlenmeler kadınların ortak eylemde buluşmasını kolaylaştırdı. Şiddetsiz toplantı yöntemleriyle bir araya gelen kadınların her birinin kendini ifade etmeye cesaretlendiren ortamlarda konsensüs/oydaşma ile alınan kararlar, katılımı ve yaratıcılığı en üst düzeye çıkarabiliyordu. Kadınlar artık seyreden değil eyleyici, susan değil konuşan, pasif değil aktif özneler olarak kadın hareketinde yer aldı. Şiddetsiz muhalefetin gücünü bizzat eylemleriyle ortaya koydular.
Hatasız Değiliz
Bu saydıklarım feminist hareketin hiç hata yapmadığı anlamına elbette gelmiyor. Ama sanırım bu ülkede feminist hareket kadar, hataları karşısında devrimci davranabilen ve her eylemden sonra “Biz şimdi ne yaptık, nasıl yaptık?” sorgulamasını yürütmeye çalışan az ortam vardır.
Hal böyleyken, bu otuz yıl içinde sosyalist erkek solun feminist harekete karşı tutumu ne oldu? Can alıcı bu sorunun yanıtı: Ataerkil sessizlik. Yanılmıyorsam Gayatri Spivak eril siyaset alanında kadınların suskunluğunu “ataerkil sessizlik” olarak adlar. Ben de bu tanımdan yola çıkarak bizim solun tutumunu ataerkil sessizlik olarak tanımlıyorum, bir iki zayıf hatta kerhen destek ve istisnayı saymazsak…
“Feminizm”in bu çevrelerde yasak ve yanına uğranmayan bir kavram olması eril solun karakterini ve ataerkil sessizliği gözler önüne seriyor:
Sessizliğin Karakteri
1. Bugün hâlâ siyasi programlarda “kadın” kategorisi feminizm, kadınların kurtuluşu kavramlarını göz ardı ederek yer alıyor.
2. Sol hareketler otuz yıllık dönemde sanki karşı çıkanlar onlar değilmiş gibi, feminist hareketin adını ağzına almadan, feminist mücadelenin kazanımlarını hiçbir özeleştiri yapmadan programlarına ekleyebiliyor.
3. Feminist mücadelenin siyasi tarihimizde birer ilk olan yukarıda özetle saydığım siyasalarını/tutumlarını yok sayarak, kaynağını reddederek, sanki hiç böylesi bir mücadele verilmemiş gibi kendilerine mal etmeye çalışıyorlar.
4. Kadınlar hâlâ sol hareketin lojistik destekçisi konumundan daha ileride yer alamıyor. 68 hareketi döneminde kadın eylemcileri “pul yapıştırıp, çay pişirmek” göreviyle “ödüllendirilmeleri”, kısmî bazı iyileşmeler dışında biçim değiştirerek sürüyor ve buna hiç kimsenin itirazı yok. Köşeler, kurullar, yönetim kademeleri erkeklerce kapışılıyor, birbirleriyle sessiz eril sözleşmeleri gereken onayı sağlıyor.
5. Erkekliğin sorgulandığı siyasetlerin üretilmesini ve bu yönde bizzat sosyalist erkeklerin eylemliliğini yirmi ikinci asra bırakıyorlar.
Ataerkil sessizlik sürdükçe devrimi beklemeyin. Zira devrim için öncelik feminist devrimdedir.
Sosyalist erkeklere tek sözüm var: Bize kutlama mesajı göndermeyin. Feminist olun.